Adil ve Zahit Halife Ömer b. Abdülaziz
Önde gelen ashabı kiram veya İslâm büyüklerinin hayatlarını okumak, bir taraftan İslâm’ı daha iyi anlamaya vesile olurken, öte taraftan bu gibi şahsiyetler Müslümanlar için birer örnek ve model teşkil etmektedir. Ömer b. Abdülaziz de önemli ve ender şahsiyetlerden biridir. Onun hayatı özelde idareciler, genelde tüm Müslümanlar için örneklerle doludur.
Ömer b. Abdülaziz Emevî halifelerinden biri olup annesi Hz. Ömer’in oğlu Asım’ın kızıdır. Henüz küçük yaşta iken Kur'ân hafızı olmuş, halife seçilmeden önce iki ayrı şehrin valiliğini yapmış, Medine valisi iken halife seçilmiştir.
Ömer b. Abdülaziz adaleti, takvası, zahitliği, sorumluluk duygusu, devlet ve dünya malına karşı tutumu bakımından insanlık tarihinin tek halifesidir. Hayatıyla ilgili kitaplarda anlatılanlara bakılırsa onun gibi ikinci bir halife veya devlet başkanın gelmediği söylenebilir. Ömer b. Abdülaziz halife seçilmeden önce normal bir hayat yaşıyordu. Fakat hilafet makamına oturduktan sonra taşıdığı büyük sorumluluk duygusundan dolayı hayatını tamamıyla değiştirmiştir. Normalde insanlar yüksek bir makama gelince hayat standartlarını, konum ve imkânlarına göre biraz daha yükseltirler. Ömer b. Abdülaziz bunun tam tersine hilafet makamına seçildikten sonra daha zahit bir hayat yaşamaya başlamış; ibadet ve takva yönü biraz daha ilerlerken, dünya malına, şan şöhret ve servete olan ilgi ve alakasını tamamıyla yok etmiştir. O, hilafet makamını, mesuliyet makamı olarak görmüş, böyle inanmış ve buna göre hareket etmiştir. Aşçısının verdiği bilgiye göre hilafet makamına seçildikten sonra vefat edene kadar bir gün dahi doyasıya kadar yemek yememiştir. (İbn Sad, Tabakat, V, 188)
Ömer b. Abdülaziz henüz hilafet makamına oturmadan kendisine bunun müjdesi verilmiştir. Bir gün kölesi Muzahim onun yanında bir kişiyi görmüş, bunun kim olduğunu sormuş, Ömer b. Abdülaziz o kişinin Hz. Hızır olduğunu, kendisinin halife olacağını ve bu konuda kendisine yardım edileceğini haber verdiğini, söylemişti. (Ebû Muhammed el-Mısrî, Siretu Ömer b. Abdülaziz, s. 32)
- Fazileti
Ashabı kiramın önde gelenlerin faziletiyle ilgili Resûlullah (s.a.v.)’ın hadisleri vardır. Resûlullah (s.a.v.)’tan sonra dünyaya gelenlerin böyle bir şansı yoktur. Ancak Ömer b. Abdülaziz, züht ve takvası ile adaletinden dolayı önde gelen İslâm âlimlerinden bazılarının övgüsüne mazhar olmuştur. Bilindiği gibi ashabı kiramın İslâm’da apayrı bir yeri ve konumu vardır. Bu husus bir tarafa bırakılırsa Ömer b. Abdülaziz’in Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer’den sonra en faziletli insan olduğunu söylemek mümkündür. Onun hakkında Huseyf adında bir zatın gördüğü bir rüyadan böyle bir mana çıkarılabilir. Huseyf şöyle der: Rüyada oturmakta olan bir adam gördüm, sağında ve solunda birer kişi vardı. Bu sırada Ömer b. Abdülaziz geldi, ortadaki adam ile sağındakinin arasında oturmak istedi, ancak sağdaki adam ortadakine yapışıp buna müsaade etmedi. Ömer b. Abdülaziz ortadakiyle solundakinin arasında oturmak istedi, ancak soldaki ortadaki adama yapışıp buna imkân verdi. Sonra ortadaki adam Ömer b. Abdülaziz’i çekip kendi koçağına oturttu. Dedim ki bu adam kimdir? dediler ki Resûlullah (s.a.v.)’tır, sağındaki ve solundakiler ise Ebû Bekir ile Ömer’dir. (İbn Sad, Tabakat, V, 160)
Hz. Ömer de keramet yoluyla Ömer b. Abdülaziz’in geleceğinden şöyle haber vermektedir: “Evlatlarımdan yüzünde iz olan biri yeryüzünü adalet ile doldurur.” (Suyutî, Tarihu’l-Hulafâ, s. 229)
Ömer b. Abdülaziz bir ara Salim b. Abdullah’a mektup yazarak ondan Hz. Ömer’in zekât konusundaki uygulaması hakkında bilgi istemiş, Salim konuyla ilgili bilgi yazmakla birlikte şunu da ilave etmişti: “Hz. Ömer’in kendi zamanında uyguladığının aynısını uygularsan sen ondan daha hayırlısın. Zira insanlar değişmiştir.” (Suyutî, a.y., s. 231)
Süfyan Sevrî onu Hulefai Raşidin’den sayarak şöyle övmektedir: “Halifeler 5 tanedir: Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Ömer b. Abdülaziz.” (Suyutî, a.y. s. 228). Onun hilafetinden önce vefat eden Said b. Müseyyeb daha da ileri giderek onu üçüncü halife saymaktadır. “Halifeler üç kişidir: Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Ömer b. Abdülaziz.” (Suyutî, a.y. s. 233) Said b. Müseyyeb’in onu Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer’den sonra üçüncü halife sayması oldukça büyük bir övgüdür.
Vehb b. Münebbih onu, Şayet bu ümmetin içinde Mehdi varsa Ömer b. Abdülaziz’dir, sözüyle överken, Hasan-ı Basri, Şayet Mehdi varsa Ömer b. Abdülaziz’dir, şayet o Mehdi değilse Hz. İsa dışında Mehdi yoktur, sözüyle övmektedir. (Suyutî, a.y., s. 233, 234)
Muasır İslâm bilginlerinden Muhammed Hamidullah da Ömer b. Abdülaziz’den övgüyle bahsetmektedir: Ömer b. Abdülaziz’in kısa süren hükümranlığı çok parlak oldu. Tek eşli olan bu halife dindarlığıyla Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer’in dönemlerini yeniden yaşattı. Devletçe yapılan el koyma dosyalarını yeniden gözden geçirtti ve haksız yere alınan malları hakiki sahiplerine veya mirasçılarına geri verdi. Haklı olmayan pek çok vergiyi kaldırdı. Tarafsız adalet konusunda eğilmez bükülmez bir karaktere sahipti, baskı yapan bir Müslüman baskı gören bir gayrimüslim olsa dahi. Arsası Hıristiyanlardan zorla alınan başşehrin ulu camisinin ilgili kısmını yıktırdı. Müslüman orduları tarafından hainlikle işgal edilmiş olan şehirlerin boşaltmasını emretti. (M. Hamidullah, İslâm’a Giriş, s. 311.).
- Adaleti
Adalet Cenâb-ı Allah’ın emridir. Evrende var olan tüm varlıklar O’nun yaratıkları olduğu gibi, meydana gelen tüm hadise ve olaylar da O’nun emri ve izni dâhilinde cereyan eder. Bu nedenle bir memlekette İslâm adaleti uygulandığı takdirde hem insanlar hem hayvanlar hem de diğer varlıklar üzerinde büyük etki yapar. Adaletin uygulandığı dönemlerde müşahede edilen olaylar bunun açık kanıtıdır. Bunun en bariz kanıtı ise Ömer b. Abdülaziz döneminde müşahede edilen hadiselerdir. Onun uyguladığı İslâm adaleti o kadar etkili olmuştur ki sadece insanları değil, aksine kurtlar gibi vahşi hayvanları bile etkilemiş, kurtlar, koyun ve keçilerle birlikte otlanmış, ancak onları parçalamamıştır. Ayrıca 2.5 yıl gibi çok kısa süren hilafeti döneminde maddi refah gayet artmış, her tarafı bolluk ve bereket kaplamıştı. Şimdi onun adaletinden ve adaletin yansıması olan bolluk ve bereketten birkaç örneği birlikte okuyalım:
Ömer b. Abdülaziz hilafete gelince zaman geçirmeden haksız olarak alınan malları alıp sahiplerine iade etti. Bu meyanda ilk olarak Resûlullah (s.a.v.)’ın ailesi veya yakınlarına karşı yapılan haksızlıkları ortadan kaldırdı.
Kendi döneminde ganimet olarak elde edilen Fedek adındaki bir araziyi Resûlullah (s.a.v.) ailesinin nafakası için ayırmıştı. Bu husus Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer’in hilafetleri döneminde de devam etmiş, buranın mahsulünden Resûlullah (s.a.v.)’ın ailesinin nafakası temin edilmiştir. Emevi halifelerinden Mervan bu araziyi Resûlullah (s.a.v.)’ın ailesinden alarak devlet malına katmış veya bazı yakınlarına devretmişti. Ömer b. Abdülaziz hilafet makamına gelince yakınlarını/Emevileri toplayıp şöyle dedi: Bilmiş olunuz ki Fedek arazisini Resûlullah (s.a.v.), Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer döneminde olduğu gibi Resûlullah (s.a.v.)’ın ailesine iade ettim. Keza Ömer b. Abdülaziz, haksız olarak alınan ve yakınlarının elinde bulunan tüm malları da alıp sahiplerine iade etti. (Suyutî, a.y., s. 232)
Resûlullah (s.a.v.) ile Hulefai Raşidin döneminde Hayber’in Ketibe bölgesinden Haşim oğullarına yıllık aidat ödeniyordu. Daha sonra Emeviler bunu kesmişti. Ömer b. Abdülaziz tekrar buradan onların payını ödemeye başladı. Onlara bu aidatları ödenince Hz. Hüseyin’in kızı Fatma ona teşekkür amaçlı şöyle bir mektup gönderdi: Bize iktisadi sıkıntı isabet etmişti, sıkıntı çekiyorduk. Senin bize gönderdiğinden dolayı Resûlullah (s.a.v.)’ın ailesinden hizmetçisi olmayan hizmetçi edindi, çıplak olan giyindi, daha önce infak edemeyen infak etti. Ömer b. Abdülaziz Fatma’nın gönderdiği elçiye 10 dinar para verdi, kendisine de 500 dinar para gönderdi. (İbn Sad, Tabakat, V, 195)
Bir dinar 4 gram olduğundan 10 dinar 40 gram, 500 dinar 2000 gram (2 kilo) altına tekabül eder.
Ömer b. Abdülaziz Resûlullah (s.a.v.)’ın yakınlarıyla ilgili çirkin ve gayri ahlaki bir uygulamayı da kaldırmıştı. Nakledilen bir rivayete göre Emeviler Cuma hutbesinde Hz. Ali’ye söverdi. Ömer b. Abdülaziz iktidara gelince bu uygulamayı yasakladı, bunun yerine günümüze kadar hutbenin sonunda okunmakta olan “Allah adaleti ve ihsanı emreder….” (Nahl, 16/90.) anlamındaki âyetin okunmasını emretti. (Suyutî, a.y., s. 243)
Ömer b. Abdülaziz, Yahya el-Ğassani’yi Musıl’a vali tayın etti. Yahya oraya varınca Musıl’da hırsızlık ve yağmanın oldukça fazla olduğunu, Musıl’ın bu hususta şehirlerin başını çektiğini gördü. Bunu önlemek amacıyla sıkı tedbirler almak istedi ve bu hususta Ömer b. Abdülaziz’e şöyle bir mektup yazdı: “Zan ve töhmet ile insanları yakalayıp düveyim mi yoksa beyyine ve cari olan sünnete göre mi onlara muamele edeyim?” Ömer b. Abdülaziz ona şöyle cevap yazdı: “Beyyine ve cari olan sünnete göre onlara muamele et, şayet hak onları ıslah etmezse Allah onları ıslah etmesin.” Yahya şöyle dedi: Onun dediğini yaptım, kısa bir süre sonra Musıl en sakin şehir oldu. (Suyutî, a.y., s. 237)
Hasan el-Kassab anlatıyor: Ömer b. Abdülaziz’in hilafeti döneminde kurtların koyunlarla birlikte otlandığını gördüm ve “sübhanallah, kurt koyunun içinde olduğu halde nasıl olur da onlara zarar vermiyor” dedim. Çoban, “Baş Salih olunca cesede zarar gelmez.” diye karşılık verdi. (Suyutî, a.y., s. 233)
Malik b. Dinar anlatıyor: Ömer b. Abdülaziz halife seçilince koyun çobanları şöyle dedi: “İnsanlara halife seçilen bu Salih insan kimdir? Onun adaleti, kurtları koyunlarımızı yemekten men etmiştir.” (Suyutî, a.y., s. 233)
Mûsâ b. Aa’yün şöyle dedi: Biz Ömer b. Abdülaziz’in hilafeti döneminde Kirman’da koyun güderdik. Koyunlarla kurtlar bir yerde otlanıyordu. Bir gece baktım ki bir kurt koyunu parçalamaya çalışıyor. Bunu görünce zannediyorum ki Salih olan halife vefat etmiştir, dedim. Onun vefat tarihi hesaplandı ve gördük ki kurdun koyunu parçalamaya çalışması onun vefat ettiği geceye denk geliyor. (İbn Sad, Tabakat, V, 193; Suyutî, a.y., s. 233)
Ömer b. Useyd anlatıyor: Allah’a yemin ederim ki Ömer b. Abdülaziz döneminde kişi bize büyük bir mal ile gelir ve bunu istediğiniz yere harcayın, derdi. Ömer b. Abdülaziz insanları zengin kılmıştı. (Suyutî, a.y., s. 235).
Daha önce 100 milyon dirhem olup 18 milyon dirheme kadar düşen Irak gelirleri Ömer b. Abdülaziz döneminde tekrar 120 milyon dirheme kadar yükseldi. Ömer b. Abdülaziz’in dindarca tutumu o kadar etkili oldu ki Sind kralları bile İslâm’ı kucakladılar. (M. Hamidullah, İslâm’a Giriş, s. 311.). Ömer b. Abdülaziz onlara İslâm’a davet mektupları göndermiş ve onların bir kısmı onun adaletinden de etkilenerek Müslüman olmuştu.
Ömer b. Abdülaziz dönemindeki bolluğa ait daha önce okuduğum, ancak şu an yerini tam olarak hatırlamadığım şöyle bir rivayet aktarılıyor: Bir yıl erzak dağıtılır ancak arta kalıyor. Görevliler gidip durumu halifeye arz ediyorlar. Halife bekâr gençlere verin onunla evlensinler, diyor. Görevliler verdik yine arttı, diyorlar. Halife Yahudi ve Hıristiyanlara verin, diyor. Görevliler onlara da verdik yine arttı, diyorlar. Halife birkaç yeri sayıyor, görevliler hepsine verdik yine de arttı, diyorlar. Halife öyleyse götürün, kurt ve kuşlar için dağların başına saçıp savurun ki gayrimüslimler, İslâm ülkesinde kuş ve kurtların da aç kalmadığını bilsinler, der.
Ömer b. Abdülaziz kendisi zulüm yapmadığı gibi, herhangi bir idarecinin zulüm yapmasına da imkân vermemiş, zalim idarecileri azlederek görevden almıştı. Görevden alınanlardan biri Mısır haracını toplamakla görevli olan Usame b. Zeyd adında bir zat idi. Bu kişi hadleri uygularken aşırıya kaçıp dinen takdir edilen cezaya ilaveten insanlara zulüm edip işkence yapıyordu. Bunun için görevden alınmış, hapse atılmış ve ellerine kelepçeler vurulmuştu. (el-Mısrî, a.y., s. 37.)
- Sorumluluk Duygusu Taşıması
İnsanların kahir ekseriyeti çıkar, şan ve şöhret makamı gibi görse de hilafet veya devlet başkanlığı makamı haddi zatında büyük sorumluluk gerektiren bir makamıdır. Zira bu makamda oturan kimse maiyetindeki tüm insanlardan hatta diğer canlılardan bile sorumludur. Ülkenin en ücra köşesinde bir insan aç kalırsa bundan devlet başkanı da sorumludur. Bir insan haksızlığa uğrayıp hakkı veya malı elinden alınırsa bunda devlet başkanının sorumluluk payı da vardır. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Ömer b. Abdülaziz bu sorumluluk duygunu hakkıyla idrak ederek gereğince hareket etmişlerdir. Ömer b. Abdülaziz ilk günden bu sorumluluk duygusunun farkındaydı. Halife seçilince bir hutbe okumuş, hutbesinde “…ben en hayırlınız değilim, ancak aranızda yükü en ağır olanım…” diyerek bu hususa dikkat çekmiştir. (Suyutî, a.y., s. 231)
Ömer b. Abdülaziz sorumluluk duygusundan dolayı zaman zaman hüngür hüngür ağlıyordu. Eşi Fatma anlatıyor: Bir gün namazgâhında iken Ömer’in yanına vardım, gözyaşları sakalından akıyordu. Ona, Ey Müminlerin Emiri, vaki olan bir hadiseden dolayı mı bu şekilde ağlıyorsun? dedim. O, Ey Fatma, bana Hz. Muhammed’in tüm ümmetinin sorumluluğu yüklenmiştir. Ben, aç kalan fakiri, zayi olan hastayı, zor durumda kalan çıplak kişiyi, haksızlığa uğrayan mazlumu, yaşlıyı, evladı çok olup malı az olanı, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan bu ve benzerlerini düşündüğüm için ağlıyorum. Zira biliyorum ki Rabbim kıyamet günü bunların hesabını benden soracaktır, o anda cevap veremeyeceğimden korkuyorum, dedi. (Suyutî, a.y., s. 236)
Ömer b. Abdülaziz taşıdığı sorumluluk duygusundan dolayı hilafet makamına geldikten sonra eşi ve cariyeleriyle alakasını kesmiş, onlarla birlikte olmamıştır. Eşinin dediğine göre halife seçildiği günden vefat edene kadar sadece üç sefer eşiyle birlikte olmuştur. Hiç birlikte olmadığı da söylenir. (el-Mısrî, a.y., s. 50.) Cariyeleriyle ise hiç birlikte olmamıştı. Halife seçilince onları muhayyer bırakıp kendilerine, başıma bir iş gelmiştir ki beni sizden meşgul etmiştir (artık sizinle birlikte olamıyorum). Kim azat olunmayı isterse onu azat ederim, kim yanımda kalmak isterse de kendisine ihtiyacım olmadığı halde yanımda bırakırım, dedi. Cariyelerin ondan umudu kesilince ağladılar. (Suyutî, a.y., s. 235)
- Devlet Malına Karşı Tutumu
Ömer b. Abdülaziz devlet malına karşı son derece hassas davranıyordu. Maaşı dışında devletin ne bir kuruş parasına ne bir ekmeğine ne de bir meyvesine tenezzül etmişti. Bir ara haberi olmadan abdest suyu devlete ait mutfakta ısıtılmıştı. Bundan haberdar olunca kaç gün suyun burada ısıtıldığını sordu ve bunun için yakılan odun miktarı kadar kendi evinden mutfağa odun gönderdi. (İbn Sad, Tabakat, V, 200)
Halife olmadan önce eşi Fatma’ya halife olan babası tarafından devlet hazinesinden kıymetli bir mücevher hediye edilmişti. Ömer b. Abdülaziz halife seçilince eşi Fatma’ya şöyle dedi: “Bu mücevherin bizimle birlikte evimizde kalmasını kabul edemem, iki husustan birini seç; ya mücevherini hazineye iade etmeyi kabul et veya seni boşamama izin ver.” Eşi Fatma da kendisi gibi dindar, muttaki, asaletli ve soylu bir hanım efendi idi. Dünyevi açıdan en üst bir makam olan hilafet makamındaki eşinin makamını istismar etmiyor, gurur ve kibre kapılmıyor ve eşi gibi varlık içinde yokluk yaşamayı kabul ediyordu. Eşinin teklifine karşılık, hayır, ben seni bu ve bunun kat be kat fazlasına tercih ederim, dedi ve kıymetli mücevheri götürülüp hazineye konuldu. Ömer b. Abdülaziz’in vefatından sonra Yezid b. Abdülmelik halife seçilince ona istersen mücevherini geri vereyim, diye teklifte bulundu, ancak Fatma, eşimin hayatında gönül hoşluğuyla onu hazineye koymuştum, şimdi tekrar onu alamam, ona ihtiyacım yoktur, diyerek teklifi ret etti. (İbn Sad, Tabakat, V, 197)
Ömer b. Abdülaziz hazineye ait bir kokuyu koklamamak kadar titiz ve hassas davranıyordu. Bir gün ganimet malından bir miktar misk yanına getirildi. Onun kokusunu alınca elini burnunun üzerine koydu ve bunu benden uzaklaştırın ki kokusunu almayayım, dedi. Yanındaki zat bundan bir şey noksan etmedin, sadece kokusunu aldın, dedi. O, bu yenilmez ki bunun zaten kokusundan yararlanılır, dedi. (el-Mısrî, a.y., s. 45.)
Ömer b. Abdülaziz, fakir ve yolcular için bir aş evi açmış ve aile efradını buradan hiçbir şey almaması konusunda uyarmıştı. Bir gün kadın hizmetçilerinden birinin buradan bir kase süt aldığını gördü ve sebebini sordu. Hizmetçi, eşlerinden (cariyelerinden) biri hamiledir, iştahı süt çekmiş, süt içmese ceninini düşürür, dedi. Ömer b. Abdülaziz buna kızdı, hizmetçinin elini tutup söz konusu cariyenin yanına vardı ve şayet karnındakini, fakir ve miskinlerin yemeği tutuyorsa bir an önce düşüversin, dedi. Söz konusu cariye de sütü içmekten imtina etti. (İbn Sad, Tabakat, V, 188). Ömer b. Abdülaziz devletin işini görünce devletin mumunu, kendi işini yapınca da kendi mumunu yakıyordu. (İbn Sad, Tabakat, V, 200)
E. Dünya Malına Karşı Tutumu
Ender kişiler hariç devlet başkanlığı veya benzeri önemli makamlara gelip bir süre bu makamda kalanların serveti ekseriyetle artar. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ile Ömer b. Abdülaziz bundan müstesnadır. Ömer b. Abdülaziz halife seçildikten sonra hayatını tamamıyla değiştirdi. Dünya malına olan ilgi ve alakasını kesti. Oğlu, Abdülaziz’den gelen bir rivayete göre halife seçildiğinde 40 bin dinar parası vardı, vefat edince sadece 400 dinar kalmıştı. (Suyutî, a.y., s. 234). İbn Sad’ın naklettiği diğer bir rivayete göre ise hilafet makamına oturunca zaruri ihtiyaçları dışında kalan köleleri, elbiseleri, esansları ve diğer tüm eşyalarını satıp Allah yolunda infak etti. Bunlar 23 bin dinar tutmuştu. (İbn Sad, Tabakat, V, 169).
Bir dinar 4 gram olduğundan bin dinar 4 kilo, 23 bin dinar 92 kilo altın yapmaktadır. Bugün (01.12. 2023) itibariyle 92 kilo altın 174.800.000. (yüz yetmiş dört milyon sekiz yüz bin) TL’ye tekabül etmektedir. Zira bir gram altın 1900 TL, bir kilo altın ise 1.900. 000 TL’dir.
Ömer b. Abdülaziz hilafetten sonra hayatını değiştirmesiyle ilgili şöyle bir açıklama yapmaktadır: Nefsim çokça iştiyaklıdır. Ona bir şey verilince daha iyisini arzu ederdi. Dünyada daha üstünü olmayan hilafet kendisine verilince daha üstün olan cennete iştiyak duydu. (Suyutî, a.y., s. 236)
Ömer b. Abdülaziz hilafet makamına oturduktan sonra her şeyinden kısmıştı, adeta zaruret içinde yaşıyordu. Bir gün eşinin yanına vardı, üzüm almak için bir dirhem para istedi. Eşi, yanımda para yoktur, Müminlerin Emiri olduğun halde üzüm alacak bir dirhemin yok mu? dedi. O, “Bu durum, bizim için yarın cehennemde ateşten zincirlerle azap görmekten daha kolaydır” diyerek cevap verdi. (Suyutî, a.y., s. 235)
Ömer b. Abdülaziz bir gün insanlara Cuma namazını kıldırdı. Üzerinde hem önden hem de arkadan yamalı bir kaftan vardı. Namazını bitirip insanlarla birlikte oturunca bir kişi ona, Ey Müminlerin Emiri! Allah sana imkân vermiştir, keşke güzel bir elbise giyseydin, dedi. Halife bir süre başını eğip durdu. Sonra başını kaldırdı ve şöyle dedi: “En güzel iktisat varlıkta yapılan iktisattır, en güzel bağışlama da insanın istediğini yapmaya muktedir olduğu takdirde yaptığı bağışlamadır.” (İbn Sad, Tabakat, V, 202)
Ömer b. Abdülaziz sade bir hayat yaşadığı gibi aile efradını da böyle yaşatıyordu. Bir gece yatsı namazından sonra evine girdi. Kızları gelişini fark edince ellerini ağzına koyup kapıya doğru koştular. Bunun nedenini sorunca şöyle denildi: Bu gece sadece mercimek çorbası ile soğan yediler, onlardan soğan kokusu almayasın diye dışarı çıkmaya çalıştılar. Halife bundan etkilenerek ağladı, sonra, ey kızlarım, siz türlü türlü yemekleri yeseniz babanız da sürüklenerek cehenneme atılsa size bir faydası olur mu? diyerek kızlarını sabretmeye teşvik etti, kızları da bu manzaraya dayanamayıp ağladılar. (el-Mısrî, a.y., s. 54.)
Ömer b. Abdülaziz taşıdığı mesuliyetten dolayı bir taraftan çokça üzülürken, öte taraftan yemesi, içmesi ve giymesinden gayet kısmıştı. Bunun bir neticesi olarak gayet zayıflamış, rengi ve benzi solmuştu. Muhammed b. Ka’b el-Kurezî bir gün onun evine gitmiş, onun bu haline hayret kalmış ve dikkatlice kendisine bakakalmıştı. Ömer b. Abdülaziz bu durumu fark edince neden dikkatlice kendisine baktığını sordu. Muhammed senin zayıflığına ve renginin solmasına hayret ettim, diye cevap verdi. Ömer b. Abdülaziz şöyle dedi: “Ben ölüp gömüldükten üç gün sonra beni kabirde bir görsen çok daha korkunç bir manzara görmüş olursun. O anda gözlerim yerinden çıkıp yanaklarımın üzerine dökülmüş, dudaklarım dişlerimden uzaklaşmış, ağzım açık kalmış, karnım şişip göğsümün üzerine çıkmış ve bağırsaklarım tabutumdan çıkmıştır.” (İbn Sad, Tabakat, V, 184.)
Ömer b. Abdülaziz’in günlük nafakası 2 dirhem, aylık 60 dirhem idi. (el-Mısrî, a.y., s. 138.) Bu, günümüz parasıyla 45600 liraya tekabül etmektedir. Zira 60 dirhem 24 gram altına denek gelmektedir. Bugün (01.12.2023) itibariyle altının gramı 1900 TL’dir. 1900X24=45600.
- Takvası
Ömer b. Abdülaziz gayet muttaki bir zat idi, Allah korkusundan tir tir titriyordu. Vefat edince fukahadan bir grup evine gidip eşi Fatma’ya, biz Ömer’den dolayı taziyelerimizi sana sunmak üzere geldik, onun vefatı ümmet için umumi bir musibettir, fakat senden onun evdeki halini de öğrenmek isteriz, zira kişiyi en iyi bilen ehlidir, dediler. Fatma onlara şöyle cevap verdi: Ömer sizden daha fazla namaz kılmıyor ve oruç tutmuyordu, ancak Allah’a yemin ederim ki ondan daha fazla Allah’tan korkan kimsenin olduğunu sanmıyorum. O benimle birlikte yatakta olup sevinmesi gereken bir halde iken Allah’ın emrinden bir şey hatırlar ve suya düşen kuşun sudan çıkıp silkindiği gibi tir tir titrer, sonra yüksek sesle ağlardı, öyle ki ben ruhunun çıkacağından korkar ve üzerimizden yorganı atardım. (İbn Sad, Tabakat, V, 206)
Ömer b. Abdülaziz’in ölümüyle ilgili iki rivayet bulunmaktadır. İbn Sad’ın verdiği malumata göre Ömer b. Abdülaziz taşıdığı mesuliyetten dolayı çokça üzülmüş, bundan dolayı hastalanmış, hastalığı 20 gün sürmüş ve vefat etmiştir. 2 yıl 5 ay halifelik yapmış, 39 yaşında iken vefat etmiş, Deyrisem’ân adında bir yerde defnedilmiştir. (İbn Sad, Tabakat, V, 205)
Suyutî’nin rivayetine göre kendisine zehir içirilmiş, bundan hastalanmış ve bir süre sonra vefat etmiştir. Vefat etmeden önce tedavi olması için kendisine telkinde bulunulmuş, ancak tedavi olmak istememiştir. (Suyutî, a.y., s. 245).
Onu zehirleyenler ise yakınları idi. Zira onların daha önce haksız olarak el koydukları malları kendilerinden alıp sahiplerine vermiş, onların taleplerine boyun eğerek devlet hazinesinden kendilerine bolca vermemiştir.
Ömer b. Abdülaziz vefatından önce yakınındaki adamlardan biri olan Reca b. Hayve’ye şöyle vasiyette bulunmuştu: Beni yıka, kefenle ve kabrime koy, kabre koyduktan sonra düğümleri çöz ve yüzüme bak, ben halifelerden üç kişiyi kabrine koydum, yüzlerine bakınca simsiyah olmuş ve kıbleden başka yöne çevrilmişti. Reca şöyle dedi: Onun düğümlerini çözüp yüzüne baktım, ayna gibi idi, yüzü de kıbleye dönüktü. (İbn Sad, Tabakat, V, 205)
Burada Ömer b. Abdülaziz’in yaptığını yapmak gerekli mi gibi bir soru akla gelebilir. Bununla ilgili şunlar söylenebilir: Adalet konusuna gelince azaptan kurtulmak isteyen Müslüman her idarecinin mutlaka adil olması gerekir. Cennette girmenin asgari şartı kişinin farzları yapması ve kebâirden sakınmasıdır. Dolayısıyla kişinin cennete girmek için tüm malını infak etmesi ve nefsine eziyet çektirmesi gerekmez, ancak bir insan cennette Hz. Peygambere komşu olmak istiyor veya Ömer b. Abdülaziz hakkında rüya gören kişinin ifade ettiği gibi bir insan Resûlullah (s.a.v.)’ın koçağında oturmak istiyorsa Ömer b. Abdülaziz’in yaptığının benzerini yapması lazımdır. Nitekim bir âyette “Allah müminlerden nefislerini ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır…” (Tövbe, 9/111) buyrularak cennetin ucuz olmadığına vurgu yapmıştır.
YAZIYA YORUM KAT