Milli Mücadele’de Ahlat
Belh ve Buhara ile beraber Kubbet-ül İslâm olarak bilinen ve Müslüman Türkün mührü olan Ahlat, Türk-İslâm kültürünün bütün güzelliğini sinesinde barındırmaktadır.
M.Ö. 3000 yıllarında kurulan Ahlat, Müslüman Türk hakimiyetine kavuşuncaya kadar değişik kavimlere ve uygarlıklara beşiklik yapmış, gerek Selçuklular ve gerekse ondan sonraki beylikler döneminde medeniyetin ve Müslüman Türk kültürünün doruğuna çıkmıştır.
Asırlar boyunca İslâm’a ve Türklüğe hizmet eden uygarlıklar beşiği bu şehir, 1915-1916 tarihindeki Rus-Ermeni istilasıyla tarihinin en acımasız katliamına ve yağmasına şahit olmuştur.
Çar Deli Petro’nun vasiyetini yerine getirmek isteyen Rus kuvvetleri hızla Anadolu’yu istila etmeye başlamasından sonra, Rus komutanı General Şarpantiye, Adilcevaz’ı işgal ettikten sonra 3’üncü Rus Maverayibaykal Kazak Livası’nı da yanına alarak Ahlat üzerine taarruza başladı. Ruslar bu taarruza yaklaşık olarak 36 süvari ve Kazak bölüğüyle 22 topla başladılar. Buna ek olarak 3’üncü Maverayibaykal Kazak Livası da dahil edildi.
General Şarpantiye desteğindeki 3’üncü Maverayibaykal Kazak Livası Adilcevaz cephesinden taarruz ederken, Kafkas Süvari Tümenleri de Ahlat’ın kuzeyinden taarruz ederek Ahlat’ı kuşattılar. Sonunda 29 Haziran 1915 tarihinde bu ecdat diyarı beldemiz, Ruslar tarafından işgal edilmiş oldu. Ahlat’ı düşmana karşı 2 Tabur kadar Türk birliği savunuyordu. Bu birlik, sayıca çok az olması karşılığında fazla tutunamayacağını anlayarak ve Rus birliklerinin de zaafiyetinden faydalanarak hiç zayiat vermeden şehri terketmişlerdir.
İşgal edilen her yöremizde olduğu gibi Ermeni ve Rus katliamından Ahlat’ta nasibini almıştır. Bu katliamla ilgili olarak Bitlis’in Zeydan mahallesinde ikamet eden ve birkaç yıl önce hakkın rahmetine kavuşan Faris Sürüm adındaki gazimiz şunları söylemektedir.
"Bitlis’in Ruslardan kurtulma günleriydi. Sürekli olarak çarpışıyorduk. Bizler çarpışınca Ruslar ve Ermeniler şehirde rastladıklarını kesiyorlardı.
Daha sonra şehri Ruslardan geri aldıktan sonra Rus birliklerini takibe başladık. Düşman Ahlat’a doğru çekiliyordu. Tatvan’la Ahlat arasındaki Zığak (Sırıkum) (O tarihlerde Ahlat’a bağlı idi. Hatta Tatvan bile Ahlat’a bağlı bir köydü) köyüne vardığımızda, gördüğümüz manzara ve vahşet karşısında gözyaşlarımızı tutamadık. Ermeniler tarafından yerlere ucu sivri demir kazıklar çakılmış, başta hamile kadınlar olmak üzere, kadın, çocuk, kız ve yaşlı demeden insanlar karınları üzerine bu kazıkların üzerine atılmışlardı. Kazıklar birçoklarının karınlarından girmiş, sırtlarından dışarı çıkmıştı. Bu vahşeti ölünceye kadar unutamıyacağım."
Ahlat’ın işgalinden kısa bir süre sonra Türk Komutanı Abdülkerim Paşa, 3ncü Ordunun sağ cenahı ile Ruslara karşı taarruza başladı. Abdülkerim Paşa karşısında tutunamıyacağını anlayan düşman kuvvetleri, 24 Temmuz akşamı Ovakışla’dan başlamak üzere karanlıkta Ahlat’ı terkederek Adilcevaz’a doğru geri çekilmek zorunda kaldı.
24 Temmuz akşamı Ahlat’ı boşaltan düşman kuvvetleri, 4 Şubat 1916 tarihinde Chernozubov komutasında tekrar Ahlat’a saldırarak, Ahlat ikinci defa Rus ve kuvvetleri tarafından işgal edilmiş oldu.
8 Ağustos 1916 tarihinde Gazi Mustafa Kemal Paşa komutasındaki 2nd Orduya bağlı 16ncı Kolordunun 8’inci Tümeni tarafından Bitlis düşman işgalinden kurtuldu. Mustafa Kemal’in ileri taarruz emri vermesi üzerine 8’inci Türk Piyade Tümeni ve milis halk tarafından taarruza devam edilerek Rahva Ovası’na kadar düşman kovalandıysa da daha ileriye gidilemedi. 2 yıl 17 gün düşman işgalinde kalan bu ecdat diyarı ve Anadolu’nun mührü olan bu güzel beldemiz 21 Şubat 1918 tarihinde düşman çizmesinden kurtarılmış oldu.
Çok acıların çekildiği bu savaşta şehit olan vatan evlatlarını ve gazilerimizi minnet ve şükranla anıyorum. Ruhları şad olsun.
ÖĞR. GÖR. M. TÖREHAN SERDAR
HABERE YORUM KAT