18 Mart Bilinci Bu Vatana Birer İnci

Meltem ÖZÇELİK

Bir Nisan günü saat sabahın 8’i otobüsün camından denizin üzerindeki gün doğumunu seyir halindeyken 26 senelik çok değerli bir tarih öğretmeninin nidalarıyla güne uyanmıştık. Büyük bir coşku ile anlatıyordu.

Eskişehir’in yakınında ki bir köyde, Mehmet oğlu Hakkı, daha küçük 14 – 15 yaşlarında sakalı bile çıkmamış, çobanlık yapıyormuş. Hoca efendi minareden "Ey ahali Çanakkale’de harp kopmuş. Eli silah tutanlar muhtar odasına gelsin, adını yazdırsın" diye bağırınca  çobanlık yaptığı yerde kepesini, keçesini kışlada (yaylada) bırakmış koşturmuş anasına. Dizine çökerek "Ana ana!" demiş. Heyecanla telaşla...

"Duydun mu ana Çanakkale de harp kopmuş. Arkadaşlarım düşmana karşı durmaya gidecek haydi ne olur banada destur ver. Südünü helal et. Bende onlara katılacam" demiş. Hakkı’nın anasının yüreği donuvermiş birden. Evladını şöyyyle karşısına dikerek "Oğul oğul, ardından durupta baktığım oğul! Yüzüne yel değse bağrım yarılır, ayağına taş değse canım yanar. Canımdan can kanımdan kan...


Şu İslam toprağını gavur alacaksa, çiğnenecekse şehit dedenin mezarı, git oğul yoluna git. Bilesin ki Resul önündedir. Bilesin ki melekler ardındadır. Bilesin ki duam semadadır. Oğul düş de gördüm. Gayri bize vuslat mahşerden sonrayadır." der. Sarılır, koklar. İki kaşının arasından defalarca öper. Sonra yakar kınasını, azığını hazırlar. Hoca efendinin dua edeceği cami avlusunun olduğu yere getiriverir. Aralarına dahil ediverir kuzusunu. Sessizce usulca ellerini kaldırıverir semaya.

"Ey çaresizler çaresi, kimsesizler kimsesi Rabbim. Hakkı’mda çok ister. Onu oralarda yalnız koma. Resulullah hörmetine, südüm aşkı için eğer zalim düşmanın kurşunu, süngüsü evladımın tenine deyi verirde Ooooof derse, sana isyandan değil. Can acısındandır. Onu hoş görüver Ya Rabbi!" der.


Hoca efendinin ettiği duadan sonra tekbirlerle yola çıkarlar. Aylar sonra Çanakkale’ye varmışlar. Bir gece rüyasında iki kaşının arası ışıl ışıl yanarken kuzusunu görür. Rüyasında "Müjde ana!" diye haykırır kuzusu siperler içerisinden başını kaldırarak. "Ana müjde ana müjde!" der. Ama gördüğü rüyaya anlam vermek istemez. Aradan uzun zaman geçer ki, avlu kapıları bir gün yüksek sesle duyulmaya başlar. İner koca kapıların önüne. Kapıyı aralar. Birde ne görsün. Karşısında komşu oğlu Muzaffer. Başı sarılı, kolu kesik bir vaziyette. "Ver ana şu mübarek elini öpüvereyim. Can arkadaşım Hakkı’nın emanetidir bana bu." Dediğin de işte o zaman gördüğü rüyasının sırrı o zaman çözülmüş olmalı ki, "Müjdeni aldım kuzum, müjdeni aldım Hakkı’m. Artık benim de bu vatana verilmiş bir kurbanım var. Bende bir şehit anasıyım." Diye feryada başlar. Elleri havada köy içine doğru döne döne giderken, ana biz Hakkı’yla kanlı sırtta harp ederken, zalim düşmanın kurşunu geldi de Hakkı’nın alnına değiverdi. Başını havaya doğru kaldırırken "Allah’ım" diyordu. "Unutma Allah’ım anamın duası" diyordu. Sonra tatlı bir tebessüm beliriverdi yüzünde. Doğrusu bende çok meraklandım. Nedir anacım senin o duan? Bana da dermisin?

Ne olacak be kuzum! Bütün anaların duası ne olacak. "Eğer zalim düşmanın kurşunu, süngüsü evladımın tenine deyiverir de off derse sana isyandan değil, can acısındandır." İşte bu be evladım diyordu.

Tarih öğretmenimizin sabahın 8’inde bu hikayeyi anlatma nedeni onları ziyarete varmadan Çanakkale savaşının gerçek kahramanlarını tanımak içindi. Gözyaşları çağlarken, güneş denizin üzerinde şaha kalkarken otobüs ilerlemekteydi.


Hocamız gözyaşlarını sildi ve devam etti.

"
Anadolu’nun eli öpülesi analarının tam böyle sevimli, işe yarayacağı çağda harbe göndermişler evlatlarını. O gönderdikleri kınalı koç yiğitler de bu vatanı kurtarmış. O kınalı yiğitler öyle bir ders vermiş ki. Düşünsenize bir insandan her şeyini isteyebilirsiniz. Canını isteyemezsiniz. Can kıymetlidir bilirsiniz. Ama onlar bizler için, vatanı, bayrağı, namusu, dini için canlarını feda ettiler."

Ne kadar güzel söylüyor şair:

"Sızlasa da gönüller gidenlerin yasından.
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık içerek acı ölüm tasından,
İleriye atılıp bir daha dönmemektir."

İşte o kahramanlar belki de Çanakkale de 100 küsür yıldan beri bizi bekliyorlar idi. Şükür ziyaret etmek nasip oldu. Yine yeniden gidip onlara dua edebilmek, o manevi havayı solumak nasip olur inşallah.



Orada gezi adı altında o milli bilinci idrak etmeye çalışırken ağaçtan yapılmış bir levhada;
"
BURADA: 1985 YILINDA SİPERLERİNİN ONARIMI SIRASINDA KEMİKLERİ BULUNAN ŞEHİTLERİMİZ YATMAKTADIR"

Yazısına rast geldim. Ağlamaya başladım.

Sol yanım da ki nida:

Ayaklarımı omzuma alıp yürüyebilseydim keşke.

Çanakkale’ye ilk gidişim de toyluk vardı. Tempoya ayak uydurmak zorunda kaldığım için idraki dolu dizgin çok mümkün olamadı. Lakin ikinci gidişimde ayaklarımı omuzuma alıp yürümek istediğim nice anlar sardı ruhaniyetimi.

Çanakkale Nusret gemisinden sonrası..

SEYRİ TABLO,GÖZLER DOLU DOLU.

HER ADIMI TARİH KOKAN

KÜLTÜR HAZİNESİ CAN’IM ÇANAKKALE’M.

Nasıl burnumda tüttün bir bilsen.

"DÜN BAŞARAMADILAR,

BUGÜN BAŞARAMADILAR,

YARINDA BAŞARAMAYACAKLAR”

Derler iken belli imiş yokmuş senden vazgeçmenin yolu.

Hani müthiş bir söz varya

“Çanakkale zaferi İmanın imkânı,

Ebabillerin filleri yendiği gündür."

15 – 22 NİSAN TURİZM HAFTASI EN CAN ALICI ŞEHİRDE KUTLU OLMUŞTU.

Üstelik Kandil gününe de denk gelince ne emsalsiz duyguları kazıdı sol yanıma.

Bendeniz Çanakkale ruhunu belki anlatılanlardan sadece okuduklarımdan ibaret sayıp yaşayacaktım. İlkinde gidip görmek için çocuk kalbimle nasıl nefis savaşları verdiğimi bilse idiniz anlardınız Çanakkale’ye her kavuşmamın vuslata yakın oluşunu. Şükür kavuşturana.

Yeri geldi Firkateynlerin, hücum botlarının, helikopterlerin, denizaltıların olduğu.

Hem havadan, hem denizden, hemde karadan dev  prodüksiyonları izleyerek o coşkuyu yaşadım.

Yeri geldi kokusunu doya doya içime çektiğim Çanakkale’yi özleyerek.

En önemlisi vatan sevdasından bir an olsun vazgeçmeyerek.

Çanakkale’ye kanlı sırta savaşmaya giden nice yiğitler en çok neden korkmuşlar?

Şehit düşmekten mi,

Genç yaşta toprağa girmekten mi,

Üst üste defnedilmekten mi,

Sevdiklerini, memleketlerini bir daha görememekten mi?

Hayır azizim onlar sade ve sadece unutulmaktan korkmuşlar.

Hiç unutur muyuz!

Gözünüzü kırpmadan

(ki başta anlattığım Hakkı’yı hatırlarsınız,

Onun gibi niceleri vardı. Kınalı Aliler, Kınalı Hasanlar) verdiğiniz her bir can ile binlerce canı kurtardığınızı, aldığımız her nefesin bu topraklar için nice yiğitlerin, nice kınalı kuzu Hakkı’ ların verdiği son nefes sayesinde olduğunu...

Elbet unutmadık, unutturmasın Rabbim.

Ben bu duyguların önüne hiçbir şeyin geçmesine izin vermedim. Taa ki hayat izin verene kadar.

18 Mart ömrüme ondan öncesi ondan sonrası diyebileceğim Miladi bir takvim olmuştur. Tevafuk bu ya ismiyle müsemma bende Mehmet’imi 18 Mart 2014 de  kardeşimi, nur tanemi kaybettim. Geçenlerde değerli bir hocam "kardeşin Mehmet, şehidimiz atamız ecdadımız Mehmetlere yoldaş olsun" demiş.

Derinden "amin" Şükür ki bir günden bir güne isyanım veryansınım olmadı. Özel bir çocuk olduğu için ölüm acısını onun gidişiyle baldan tatlı yaşattı Rabbim.

Ya idrakını nasip etmese idi neylerdim.
Ama gelin görün ki hasrete çare yok.

HASRETİ BAKİ.

Şimdi içinde Mehmet geçen nice türkülerin götürüp bıraktığı yerdeyim. Türkülerin kimi "Bin Cihan’a değişmem şu öksüz Türklüğümü" sözünün derinliklerine ittirirken..

Kimi de Mehmetçiğimin gülen gözlerinin,

Tutmaya kıyamadığım pamuk ellerinin olduğu günlere götürüyor.

İsmin gibi Mehmetçik abilerini ruhu şad olsun‘larımızla andığımız bu müstesna günde seni de sevgi ile anıyorum can kesiğim.

Elhamdülillah 18 Mart ruhu, hep on ikiden vurdu.

Ne mutlu Çanakkale ruhunu baştacı edene.

Düşmanı geçirmeyene.

Can’ım vatanımızı ezdirmeyene.

Bayrağımızı çiğnetmeyene.

Şehidine duayı esirgemeyene.

Çanakkale sevdası bambaşka yoğuruluyor her geçen sene.

ÇANAKKALE GEÇİLİR Mİ HİÇ.

NE MUTLU GEÇİRMEYEN BU VATAN EVLADINA VE ANALARINA!

NE MUTLU ÇANAKKALE BİLİNCİNİ SEVDA EDİNENE.