Hz. Ömer, insanlık tarihi boyunca yetişen en ender simalardan biridir. Onun en belirgin özelliği, hata kabul etmez, çok hassas dinî yapısı, en büyük buhranlara karşı sarsılmaz azim ve iradesi ve dağlar kadar sağlam imanıdır. Bu hassas yapısı ve kâmil imanı sayesindedir ki hilafeti döneminde uyguladığı İslâm adaleti dost ve düşman herkes tarafından kabul görmüş, takdir edilmiş, örnek alınmaya çalışılmış ve dillere destan olmuştur. Tarih boyunca ikinci bir Ömer yetişmediği gibi, uygulamış olduğu şeffaf İslâm adaletinin de insanlık tarihi boyunca eşi ve benzeri görülmemiştir.
Hakikaten de Hz. Ömer, kendisine has, oldukça hassas yapısı, dağlar kadar sağlam imanı, çok büyük bir deha ve zekâya sahip olması itibariyle çok özel bir yapıya sahiptir. Bundan dolayı ilk Müslümanlardan olmadığı halde İslâm ümmeti içinde fazilet bakımından ikinci sırada yer almıştır. Şia hariç, İslâm Ümmetinin ittifakıyla Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir’den sonra ikinci sırada yer almaktadır. Bu husus, hem Hz. İbn Ömer’den rivayet edilen bir hadiste (Buhârî, Fezâilü Ashab, Bab, 32.) hem de Hz. Ali’den rivayet edilen bir hadiste sarahaten ifade edilmiştir. (Ahmed b. Hanbel Müsned, I, s. 127.) Ayrıca birçok hadisten Hz. Ömer’in Resûlullah (s.a.v.) ve Hz. Ebû Bekir’den sonra en faziletli kişi olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu husus elbette ki küçümsenecek bir şey değildir. Zira sayısı milyarları bulan insanların arasında ikinci sırada yer almak kolay bir başarı olmasa gerektir.
Malum olduğu üzere bir insanın fazilet derecesi, onun imanı, ameli ve İslâm dinine yaptığı hizmet ile doğru orantılıdır. Bu itibarla bir insanın Allah katındaki derecesi yaptığı hizmete göredir. Hz. Ömer, her ne kadar ilk Müslümanlardan olmayıp Nübüvvetin altıncı yılında Müslüman olmuş olsa da, onun İslâm’daki rolü, Müslüman olduğu günden, Medine’de Halife iken şehit edildiği güne kadar etkin bir şekilde devam etmiştir. Çünkü Hz. Ömer, hem maddî hem de manevî olarak çok güçlü bir kişiliğe haiz idi. Bunun için onun İslâm’a girişi tarihi bir hadise olmuş, İslâm tarihinde önemli bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Zira onun İslâm’a girmesiyle Müslümanlar rahat nefes almaya başlamış ve o güne dek gizli olarak yapılan ibadetler, o günden itibaren açıkta yapılma imkânı bulmuştur. Hz. Ömer’in İslâm’a yaptığı katkı çok büyük, onun İslam’a ve Müslümanlara kazandırdığı çok şey vardır.
Hz. Ömer, hayatı boyunca İslam’a karşı beliren her türlü tehlikeye karşı sağlam bir siper, delinmez bir zırh olmuş, metin ve dirayetli tutumu ile İslâm’a karşı oluşabilecek her türlü tehlikeyi bertaraf etmeyi başarmıştır. Bunun için Resûlullah (s.a.v.), bir hadisi şerifinde Hz. Ömer-i fitneye karşı kilitli bir kapı olarak nitelemiş ve bu kapının kırılmasından sonra fitnelerin yayılacağını ifade etmiştir. Hz. Ömer’in İslâm’a yaptığı en büyük hizmetler, İslâm’a kazandırdığı ekonomik ve sosyal kazanımlar onun hilafeti dönemimde gerçekleşmiştir.
Hz. Ömer’in İslâm’a katkısını ve onun yüce kişiliğini Hz. İbn Mes’ud üç cümlede şöyle özetler: “Hz. Ömer’in İslâm’a girişi fetih, onun hicreti zafer, hilafeti ise insanlara rahmet idi. O, Müslüman oluncaya dek Kâbe’nin yanında namaz kılamadık.” (İbn Hişâm, es-Sîre, I, s. 342.)
Resûlullah (s.a.v.) bazı sahabeler hakkında bazı hadisler buyurmuştur. Bazı sahabeler hakkında çok az hadis varit olurken, bazıları hakkında hayli hadis varit olmuştur. Bu hadisler sahabelik vasfına ilaveten bu sahabilerin faziletini ve konumunu gösterme konusunda da önemli ölçülerdir. Zira Resûlullah (s.a.v.)’in söylediği her şey haktır ve vahiydir. Hakkında en çok hadis varit olan sahabilerden biri de Hz. Ömer’dir. Ayrıca onun faziletiyle ilgili varit olan hadisler mana bakımından oldukça dikkat çekici ve manidardır. Hz. Ömer’in şahsiyetini ve kişiliğini biraz daha yakından tanımak amacıyla onun hakkında varit olan bazı hadisleri burada zikredeceğiz. Bu hadisler onun fazileti ve yüce kişiliği hakkında bizi yeterince aydınlatacaktır:
1.Hz. Ebû Said el-Hudrî'nin rivayet ettiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir ara ben uykudayken insanların bana arz edildiğini (gösterildiğini) gördüm. Onların üzerinde kaftanlar vardı. Bu kaftanların bir kısmı göğüslere kadar idi, bir kısmı ise daha da kısaydı. Bu sırada Ömer b. Hattab da bana gösterildi. Onun üzerinde (uzunluğundan dolayı) yerden sürüklediği bir kaftan vardı.” Bunun üzerine ashabı kiram, “Bu rüyayı nasıl yordun?” diye sordular. Resûlullah (s.a.v.), “Din olarak yordum” dedi. (Buhârî, İman, 15.)
2.Hz. İbn Ömer'in rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Rüyada bir kuyunun üstünde bir kova ile su çektiğimi gördüm. (Daha sonra) Ebû Bekir geldi, bir veya iki kova su çekti. Onun çekişinde biraz zafiyet vardı. Allah ona bu zafiyetini bağışlar. Daha sonra Ömer geldi. (Ebû Bekir’den kovayı alınca) kova onun elinde büyük bir kazana dönüştü. Onun gibi işini kahramanca yapan kimse görmedim. (O su çekip insanlara içirdi.) Nihayet insanlar suya kandılar ve gidip istirahate çekildiler."(Buhârî, Menâkıb, 36; Müslim, Babu Fezâili Ömer.)
3.Hz. Cabir'in rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ben rüyada cennete girdiğimi gördüm. Bir de baktım ki Ebû Talha’nın hanımı Rümeysa oradadır. Bu esnada bir ayak sesi duydum ve, “Bu kimdir?” diye sordum. Melek (Hz. Cebrail), “Bu Bilal’dır (Bilal’ın ayak sesleridir)” dedi. Ayrıca avlusunda bir Cariye (Huri) olan bir saray gördüm. “Bu köşk kimindir?” diye sordum. Melek, “Ömer b. Hattâb’ındır” dedi. O saraya girip içine bakmak istedim, ancak senin kıskançlığını hatırladığımdan dolayı saraya girmedim. (Buhârî, Menâkıb, 36)
4.Zuhrî'nin rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir ara ben uykudaydım, bu esnada süt içtim ve süte öyle kandım ki sütün tırnaklarımdan aktığını gördüm. Sonra sütü Ömer’e verdim. Bunun üzerine ashabı kiram, “Bu rüyayı nasıl yordun?” diye sordular. Resûlullah (s.a.v.), “Bunu ilim olarak yordum” diye cevap verdi. (Buhârî, Menâkıb, 36)
5.Hz. Ebû Hureyre'nin rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizden önceki ümmetlerde kendilerine ilham edilenler vardı. Şayet benim ümmetimden de böyle insanlar olursa Ömer b. Hattâb onlardandır.” (Buhârî, Menâkıb, 36)
Hakikaten de Hz. Ömer, Cenâb-ı Allah’tan ilham alan, keşif ve keramet sahibi, Allah'ın büyük bir velisi idi. Onun bu vasfını fiilen tasdik eden bazı hadiseler meydana gelmişti. Bu hadiselerden biri şöyle vaki olmuştu. Bir Cuma günü Hz. Ömer camide hutbe okuyordu. Bu esnada daha önce göndermiş olduğu bir askeri birliğin düşman askerleri tarafından arkadan kuşatılmaya çalışıldığını müşahede etti ve hutbe esnasında duraksayarak seriye komutanı Hz. Sâriye'ye, “Ey Sâriye! Dağa dikkat!” diye seslendi. Yüce Allah da onun bu sesini Hz. Sâriye’ye ulaştırdı, Hz. Sâriye arkasına bakıp arkadan kendilerine saldırmaya çalışan düşman askerlerini fark etti ve tedbir alarak askerlerini düşman saldırısından kurtardı.
Bu sırada camide olanlar Hz. Ömer’in bu seslenişine bir anlam veremediler. Daha sonra seriye savaştan dönüp seriye komutanı Hz. Sâriye hadiseyi anlatınca bunun nedeni anlaşılmıştı.
6.Hz. Ebû Musa anlatıyor: Ben Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte Medine'nin bahçelerinden bir bahçedeydim. Bir adam gelip kapıyı çaldı. Resûlullah (s.a.v.), “Ona kapıyı aç ve onu cennet ile müjdele” dedi. Kendisine kapıyı açtım, baktım ki gelen Hz. Ebû Bekir’dir. Onu Resûlullah (s.a.v.)’in dediğiyle (cennet ile) müjdeledim. Bunun üzerine o da Allah'a hamd etti. Biraz sonra başka biri gelip kapıyı çaldı. Resûlullah (s.a.v.) yine, “Ona kapıyı aç ve onu cennet ile müjdele” dedi. Kendisine kapıyı açtım, baktım ki gelen Hz. Ömer’dir. Resûlullah (s.a.v.)’in dediğini ona da söyledim, o da Allah'a hamd etti. (Buhârî, Menâkıb, 36)
7. Hz. Âişe anlatıyor: Bir gün Hz. Ömer eve girmek için Resûlullah (s.a.v.)'tan izin istedi. O sırada onun yanında Kureyşli bazı kadınlar vardı. Seslerini Resûlullah (s.a.v.)’in sesinden daha fazla yükselterek onunla konuşuyor, ondan çok şey istiyorlardı. Hz. Ömer izin isteyince kalkıp hemen örtünün arkasına geçtiler. Resûlullah (s.a.v.) ona izin verdi ve Hz. Ömer içeri girdi. Hz. Ömer girerken Resûlullah (s.a.v.) gülüyordu. Hz. Ömer ona, “Allah seni güldürsün, neden gülüyorsun?” diye sordu. Resûlullah (s.a.v.), “Yanımdaki bu kadınlara hayret ettim, senin sesini duyunca hemen kalkıp örtünün arkasına geçtiler” dedi. Bunun üzerin Hz. Ömer, “Ey Allah'ın Resûlü! Senden heybet etmeleri daha layıktır” dedi. Sonra kadınlara dönerek, “Ey kendi nefislerinin düşmanları! Benden korkup Resûlullah (s.a.v.)'tan korkmuyor musunuz?” dedi. Kadınlar, “Evet, sen Resûlullah (s.a.v.)’tan daha sert ve daha katısın” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), “Ey Hattâb’ın oğlu! Konuş, Allah'a yemin ederim ki şeytan, yürüdüğü bir yolda seninle karşılaşırsa mutlaka yolunu değiştirir” dedi. (Buhârî, Menâkıb, 36)
8.Hz. Ukbe b. Âmir'in rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu : “Şayet benden sonra peygamber olsaydı o, Ömer b. Hattâb olurdu.” (Tirmizî, Menakıb, 18.)
9.Hz. Âişe anlatıyor: Bir ara Resûlullah (s.a.v.) oturuyordu. Biz bu sırada bir gürültü ve çocukların seslerini duyduk. Resûlullah (s.a.v.) kalkıp bakınca Habeşistanlı bir kadının oynadığını, çocukların da etrafında toplanıp onu seyrettiğini gördü. Resûlullah (s.a.v.), “Ey Âişe, gel, sen de bunu seyret” dedi. Ben de gittim çenemi Resûlullah (s.a.v.)'in omzu üzerine koydum ve kadını seyretmeye başladım. (Biraz seyredince) Resûlullah (s.a.v.) bana, “Sen doymadın mı, sen doymadın mı?” dedi. Ben onun yanındaki konumumu öğrenmek için “hayır hayır” diyordum. O esnada Hz. Ömer çıkageldi. İnsanlar (onu görünce) hemen kadının etrafından dağıldılar. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bakıyorum ki insanların ve cinlerin şeytanları Ömer’den kaçıyorlar.” Ben de eve döndüm.” (Tirmizî, Menakıb, 18.