Biraz Netameli Bir Yazı

Veysel KOŞAR

Bana ayrılan köşede biyografiler ve eserler/kitaplar üzerinden denemeler yazmayı daha çok seviyorum. Yazmayalı aylar olmuş. Hepimizi sarsan bir deprem süreci yaşadık, yaşıyoruz. Vefat edenlere rahmet, yaralılara acil şifalar, yüreği yananlara sabırlar diliyorum.

Gündemi hep sıcak olan bir ülkede yaşıyoruz. Yediden yetmiş yediye zihinleri meşgul, çeneleri geveze edecek gündem akışlarındayız. Ben de bir yurttaş, vatandaş olarak yaşanan süreci gözlemliyorum, okumalarımı yapıyor ve sürece dair olanları/olacakları anlamaya çalışıyorum. Toplumsal hayatın gereği, ihtiyaçlar silsilesini karşılayabilecek sistemli bir düzen talebinden hareketle tercihlerimiz ve önümüze konulan seçenekler arasında gidip geliyorum.

Temel ihtiyaçlarla birlikte kültürel, sosyal vb ihtiyaçlar da var. Kendimize, ailemize, sosyal çevremize göre de değişebilen ihtiyaçlar. Bu ihtiyaç yelpazesi mozaik bir toplum olduğumuzdan çeşitliliği bayağı ziyadedir.  Madem tarih/kader birliği, coğrafya/yurt birliği ve kültür zenginliği içindeyiz. Bu birliği ve zenginliği değerlerimizle sulamışız, beslemişiz ve yaşaması için bedel ödemişiz. Adalet, hakkaniyet, emniyet, güven ve saygı içinde bir yaşam istiyoruz ve bunun için talebimizi dillendiriyor adil bir sistem ve liyakatli örgütlenme ile ferahı arzuluyoruz. Bizi dingin kılan, zihnimize ve vicdanımıza baskı uygulamayan, maddi manevi elemi kovan bir ferahlık istiyoruz. Tabi ben değil herkes istiyor, tüm insanlık istemiş, istiyor ve isteyecek. İstiyoruz çünkü talebimizle başka talepleri olanlar arasında çatışmaya girebiliyoruz. Hatta bazen oluyor ki iş kişisel ve toplumsal selamet arasında ya da çıkar mı deseydim gidip geliyoruz.

Hakkın gücünü kullanmak ve amir kılmak için insan oğlu fıtratı gereği örgütlü bir yaşamın mahkûmudur bu nedenle de adalet ve liyakat üzere yönetim tarz ve usulleri arar, durur. Hakkın gücünü kullanmak için yola çıkılırken bir de bakmışsınız gücün hakkına evrilivermiş.

1903-1950 yılları arasında yaşamış ve yazdığı eleştiri yazıları ile tanınan İngiliz edebiyatının önemli isimlerinden George Orwel’in  1945 yılında Birleşik Krallık’ta yayınlanan Hayvan Çiftliği adlı romanını okudum. Eserde hayvanlar üzerinden kurgulanan daha adaletli daha eşitlikçi bir sistem hayalinin daha sonra nasıl başka bir yöne dönüştüğü anlatılmaktadır. Bu dönüşüm, en başında haklı görünen eşitlik ve adalet istemleri üzerinden hayal kırıklığı uğratan sömürü düzenine güçlü itirazı, güce göre şekillenmeyi kabul etmeyişi vurguluyor.

Günümüz tabiri ile demonte sürüm güncellemeleri ile fabrika ayarlarından iyice uzaklaşmayı anlatan ilginç bir roman. İnsaf ile okuyunca, kendimizin de geri yükleme ile bir fabrika ayarlarını hatırlatıyor. Revize ve güncellemelerimizin her halükârda adalet, hakkaniyet, emniyet, güven ve saygı aygıtlarını işlevlerinin deforme olmamaları gerektiğini salık veriyor.

Bir kitap daha elime geçti ki öyle bir şahsiyeti ve şahsiyet üzerinden gücün tam ve her türlü nüfuzun merkezinde olanın hakkın gücünü yerleştirmek için önce kendinden başlayarak amansız ve amasız mücadelesini anlatıyor. Saltanat ve muktedir olmanın avantajlarından feragatin en acımasız olanını evvela kendisine ve ailesine uygularken, gücün verdiği nüfuzla düzen kurana eyvallah etmeyen “henüz kırkına bile ulaşmamış olan o alnı çökük, nur yüzlü insan” ’ın , iki buçuk yılda temiz ve yüce olan fabrika ayarlarına geri dönüş için “olmazların olmazı denilecek başarılara imza atmasını” okudum. Evet bu kitap ikinci bir Ömer denilen Ömer Bin Abdulaziz’i anlatıyor.

Hani diyorum, millete ve insanlığa hizmet için yola çıkmayı düşünenler, sorumluluk alıp hadim-ül millet olmaya niyetlenenler Hayvan Çiftliği adlı roman ile Adil ve Zahid Halife Ömer B. Abdülaziz isimli kitapları bir okusanız. Hatta okumayı taahhüt etseniz, olmadı özet çıkarsanız yetmedi… neyse. Arife çok söz israf olur.

Netameli zamanın, netameli konularında, netameli anlayışlar diliyorum.