Kendisiyle iki sene evvel bir işgüzarlığa kurban gidecek olan asırlık ağaç vesilesi ile tanış olmuştuk. Büyük bir yanlışa engel olmuş ve bunu tez elden telafisine de çalışmıştı. Farklıydı bu yetim, duyarlıydı. Hemşerimizle ara ara uzaktan da olsa görüşmeye başladık. Edebiyata ilgisi olan biriydi yazıya söze, yazıya söze can veren ruha…
Bu yetimin, (yetim diyorum Adilcevaz’da kanının kaynadığına, samimiyetine güvendiğine, kendinden gördüğüne yetim derler ya ondan) dil ve edebiyat üzerine güzel ilçemizde şube başkanlığı yaptığını öğrendim. Derneğin tam adı Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği. Vallahi helal olsun dedim içinden. İlçemizde potansiyelli bir cevher var ki bunu işleyecek bir derneğe ihtiyaç hâsıl olmuş. Sözü ve yazıyı seven biri olarak öğrendiğimde çok memnun oldum. Önceki yazılarımın birinde de az buçuk kendisinden dernekten bahsetmiştim.
Dil ve edebiyat, bir toplumun gönül ve ruh dünyasının cismi, bedenidir. Zihin ve dimağının haritasıdır. İnsan dilinin altında saklı ise, toplum da dilinin ve dilin tezahürü edebiyatının altında saklı olmaz mı? Saklı olana ayna tutmak mühim bir iştir. Maziden, istikbale köprü atmaktır. Hani akademisyen olursun bilim insanı olmanın gereği olarak araştırma ve tespitlerde bulunursun bu normal. Ama bilimsel bir görev değil de aklın kalbin saiki ile vicdani sorumluluğa ait haz için yapmak daha farklı bir şey.
Sözü uzatmayayım dil ve edebiyat üzerine kafa yaran Adilcevazlı hemşerimizin Bitlis TV kanalında bir programa konuk olacağını sosyal medyada öğrenince ben bu yetimi izlemeliyim dedim. Canlı yayına denk gelemedim ama youtube üzerinden konuk olduğu programı baştan sona izledim. İzledikçe hemşerimizi daha iyi tanımış, bilmiş ve anlamış oldum. Derdinin kulağa hoş gelen söz, hissi okşayan yazılar üzerine olmadığını, zuhurata göre hayali değil, hakikate götüren, hikmeti arayan maslahata tabi pusula değerler üzerinde yoğunlaştığını gördüm.
Bediüzzaman’ın “Kırk sene ömrümde 30 sene tahsilimde” öğrenmiş olduğum dediği dört kelimeden biri olan manay-ı harfi üzerine bir pencere üzerine açma denen bir bakış açısı var. Varlığa, sadece varlığın kendisine değil de varlığın sahibi adına bakmak. Zira güzellik ve kemalat işlenenden ziyade işleyene aittir. İşleyenin işlediği üzerinden muradı, amacı kavramaktır asıl olan. “Bir harf kendisini harf kadar gösterirken, kâtibini binler harflerle gösterebilir.”
Bizim Adilcevaz'da söylenen “Gadan alım!” deyimine nice anlamlar yüklendiğini görüp de cümlelere taşıran hemşerimizin nazariyesini çok takdir ettim. Manay-ı harfi telakkisi üzere fikir serdettiğine kani oldum.
Başkanlığını yürüttüğü derneğin adını verince bu yetimin Buğra Turan Bey olduğunu tahmin ettiniz. Çok okuyan ve belli bir birikime ulaşmış olan dil ve edebiyat dolayısıyla insana dair derdi olan, dertlenen Buğra Bey, Bitlis TV de edebiyat üzerine program yapacak. Böylece yapım ve sunumu kendisine ait olan bu programla ilimize ve ilçemize hatırı sayılır bir katkı sağlamış olacak.
Görevli olduğu Kızılay’da ve Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği kanalıyla bize dokunacak olan Buğra Beyin yolu ve bahtı hep açık olsun. Umarım emeği ziyadesiyle karşılık bulur. Toplumumuzun her kesimi sadrına nefes, diline ses olur.