Kur'an-ı Kerim ve hadisi şeriflerden anlaşıldığına göre cennet, Yüce Allah'ın yarattığı evren içinde en güzel, en konforlu, en değerli ve en rahat bir mekândır. Cennet her zaman aydınlık olduğu halde orada insanı rahatsız eden güneş yoktur. Güneş olmadığı halde soğuk da yoktur. Soğuk ve sıcak olmadığı gibi hastalık ve yaşlanmak da yoktur. Oranın nimetleri bitip tükenmediği, her insanın payına düşen yer dünyadan kat be kat geniş olduğundan cennette insanlar arasında savaşlar, didişmeler, kavga ve çekişmeler de söz konusu değildir. Özetle ifade etmek gerekirse cennet Yüce Allah'ın Müslümanlar için yaratmış olduğu kedersiz ve külfetsiz bir mekândır. Orada insanı rahatsız eden en küçük bir nesne, en ufak bir hareket mevcut değildir. Cennetin nimetlerini bulandıran, insanın ağız tadını kaçıran en küçük bir şey söz konusu değildir. Bunun içindir ki Cenâb-ı Allah, “…yarışanlar bunun için yarışsınlar.” (Muttaffifîn, 83/26) diye buyurmaktadır.
Dünyanın nimet ve lezzetleri ise külfet ve zahmetle karışıktır. Bir kere dünyada bir şey kazanmak için çalışmak lazımdır. Çalışmadan bir şey kazanılamaz. Kazandığımız bir yemeği pişirmek için bile bir külfet gereklidir. Ayrıca dünyada yediğimiz bir yemek bazen bizi rahatsız veya hasta edebilir. En azından bir süre sonra tuvalete gitme ihtiyacı hâsıl olur. Cennette böyle bir ihtiyaç söz konusu değildir. Orada yediğimiz, misk gibi kokan bir ter ile vücudumuzdan dışarı atılır. Cennet hayatı dünya hayatından tamamıyla farklıdır. Cennetin dünyadan farklı bazı özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
Birincisi, cennet hayatı sonsuz ve ebedidir. Bu itibarla bir insanın cennette sadece bir evi, bir ağacı ve bir eşi olsa, bu, onun için dünyanın tümünden milyon kat daha iyidir. Zira bu ağacın meyvesi tükenmez, evi yıkılmaz ve ne kendisi ne de eşi ölür. Çünkü cennet daimi ve sonsuzdur. Oysa Hz. Peygamber’in bir hadisine göre cennete en son giren kişiye, bir ülkenin on katı, diğer bir rivayete göre ise dünyanın iki katı kadar bir yer verilir. Dünya ise fani ve geçicidir. Bu nedenle dünyanın tümü bir insanın olsa dahi dünyadan ancak ömrü kadar istifade eder, öldükten sonra dünyanın hepsi onun olsa ne yazar?
İkincisi, cennette yorulmak ve çalışmak yoktur, aksine cennette her şey insanın ayağına gelir. Zira cennetti bu dünyada kazanırız, cennet için burada yoruluruz, cennetin parasını da bu dünyada öderiz. Kıldığımız namazlar, tuttuğumuz oruçlar, verdiğimiz zekâtlar ve yaptığımız diğer tüm salih amellerle adeta cennetin parasını ödemiş oluruz. Bunun için cennette nimetlerin peşinden koşmayacağız, bilakis nimetler peşimizden koşacak ve gelip önümüze konacaktır. Cennette bir daldan meyve koparmak istediğimizde, ağaca tırmanmayacağız, bilakis dal kendiliğinden aşağı iner, meyvemizi kopardıktan sonra hemen başka bir meyve tutup yükselir. Ayeti kerimede bu hususa, “Her iki cennetin de meyveleri yakındır.” (Rahman, 55/54.) ifadesiyle dikkat çekilmektedir.
Üçüncüsü, cennetin güzelliği sonsuzdur. Yani bir şeye ne kadar güzellik gerekirse Yüce Allah cennetin nimetlerine o kadar güzelliği ihsan etmiştir. Bu hususu bazı hadislerden kolaylıkla anlayabiliriz. Hz. Ebû Hureyre’nin rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim cennete girerse her türlü nimetten istifade eder, asla herhangi bir sıkıntı görmez, elbiseleri eskimez, gençliği yok olmaz. Cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın aklına gelmediği nimetler vardır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis no: 9957)
Hz. Ebû Said el-Hudrî’nin rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kıyamet günü cennete ilk giren zümrenin yüzleri dolunay gibi parlıyor. İkinci zümrenin yüzleri gökte en fazla parlayan yıldızdan daha parlaktır. Cennetteki her adam için hurilerden iki eş, bu eşlerin üzerinde de yetmiş takım elbise vardır. Hurilerin ayak kemiklerindeki ilikleri, elbise, et ve kanın arkasından gözükür.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis no: 11126)
Hz. Ebû Said el-Hudrî anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Kişi cennete ilk girince koltuğuna yaslanıp yetmiş yıl hiç deprenmiyor, sonra bir huri gelip elleriyle onun omzuna vuruyor. Adam aynaya bakar gibi onun yanağında kendi yüzüne bakar. Hurinin yüzü aynadan daha berraktır, üzerindeki en düşük inci doğu ile batı arasını aydınlatacak kadar etrafa ışık saçıyor. Bu huri adama selam veriyor, o da selamını alıyor ve “Sen kimsin?” diye soruyor. Huri, “Ben Yüce Allah'ın sana fazladan verdiği eşinim” diye cevap veriyor. Bu hurinin üzerinde yetmiş adet (farklı) elbise vardır. Adam kendisine bakınca tüm bu elbiseleri birden görüyor, hatta onun ayak kemiğindeki iliği tüm bu elbiselerin dışından görür. Bu hurinin üzerinde ayrıca öyle taçlar vardır ki bu taçlardaki en düşük inci, doğu ile batıyı (tüm dünyayı) aydınlatacak kadar parlaktır ve ışık veriyor. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis no: 11715)
Cennetin bu kadar güzel olduğunu idrak ettikleri ve cennete kâmil bir iman ile inandıkları için ashabı kiramdan bazıları cennete biran önce kavuşmak için adeta can atıyorlardı. Resûl-i Ekrem döneminde vaki olan bazı örnekler ashabı kiramın cennete girmek için ne kadar iştiyaklı olduklarını açıkça göstermektedir. Bu örneklerden birkaç tanesini birlikte okuyalım:
1.Bedir Savaşında Resûl-i Ekrem ashabı kiramı savaşa teşvik etmek amacıyla şöyle buyurdu: “Kalkın, genişliği yer ve gökler kadar olan cennet için çalışın.” Bunun üzerine Hz. Ömeyr b. Hamam adında bir sahabi, “Ey Allah'ın Resûlü! Cennetin genişliği semalar ve yer kadar mıdır? dedi. Resûl-i Ekrem, “Evet” diye cevap verdi. Bu sefer Hz. Ömeyr, “Bu ne kadar güzeldir?” dedi ve yanındaki hurmaları çıkarıp yemeye başladı. Ancak birkaç hurma yedikten sonra, “Şayet bu hurmaları yemek için beklersem bu arada çok uzun bir süre geçer” dedi, elindeki hurmaları atıp savaşmaya başladı ve şehit oldu.
2.Ebû Musa el-Eş’arî bir gazve esnasında düşman ile karşılaştığı bir sırada şöyle dedi: Ben Resûl-i Ekrem’den şunu duydum: “Cennet, kılıçların gölgesinin altındadır.” Bunun üzerine askerlerden eski kıyafetli biri Hz. Ebû Musa’ya, “Sen gerçekten Resûl-i Ekrem’den bu sözü duydun mu?” diye sordu. Hz. Ebû Musa, Evet, diye cevap verdi. Bunun üzerine bu adam arkadaşlarının yanına döndü, onlara selam verdikten sonra kılıcının kınını kırıp attı, sonra düşmana yaklaşarak savaştı ve şehit düştü.
3. Ashabı kiramdan Hz. Amr b. Camuh adında bir zat vardı. Bu zat ileri derecede sakat ve topal idi. Onun dört oğlu vardı ve bunlar Resûl-i Ekrem ile birlikte savaşlara katılıyorlardı. Resûl-i Ekrem Uhud Savaşı’na çıkacağı sırada Hz. Amr onunla birlikte savaşa katılmak istedi. Onun evlatları kendisine, “Sen sakatsın, savaşmakla mükellef değilsin, sen evde otur, biz senin yerine de savaşırız” dediler. Bunun üzerine Hz. Amr kalkıp Resûl-i Ekrem’in yanına gitti ve ona, “Ey Allah'ın Resulü! Benin oğullarım seninle birlikte savaşa çıkmamı istemiyorlar. Oysa ben şehit olup bu sakat ayağımla cennette dolaşmak istiyorum” dedi. Onun bu talebine karşılık Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu: “Yüce Allah senden cihat yapma sorumluluğunu kaldırmıştır.” Onun oğullarına ise şöyle dedi: “Onu serbest bırakmanızda bir beis yoktur. Umulur ki Allah ona şehitlik nasip eder.” Neticede Resûl-i Ekrem Uhud Savaşı’na çıkınca Hz. Amr de savaşa çıktı ve Uhud’da şehit oldu.
4. Şeddad b. Hadi anlatıyor: Bedevilerden biri Resûl-i Ekrem’in yanına geldi, ona iman etti ve ona tabi oldu. Hayber Savaşı sırasında Resûl-i Ekrem bir miktar ganimet elde etti, bu ganimeti taksim edince bu bedeviye de bir miktar ayırdı. Bedevi gelince onun payı kendisine verildi. Bedevi, “Bu nedir?” diye sordu. Ashabı kiram, “Bu, Resûl-i Ekrem’in ganimetten sana ayırdığı paydır” dediler. Bedevi bunu alıp Resûl-i Ekrem’in yanına gitti ve “Ey Allah'ın Resûlü! “Bu nedir?” dedi. Resûl-i Ekrem, “Bu, ganimet malından sana ayırdığımız paydır” dedi. Bunun üzerine bedevi, Ey Allah'ın Resûlü! Ben bunun için sana tabi olmadım. Ben düşman tarafından bir ok gelip boğazıma isabet etsin ve beni öldürsün ki (şehit etsin ki) cennete gireyim diye sana tabi oldum.” dedi. Onun bu sözüne karşılık Resûl-i Ekrem, “Şayet dediğinde doğru isen, Allah seni doğrulayacaktır.” dedi. Daha sonra tekrar savaş başlayınca bedevî savaştı ve şehit oldu.
Cenâb-ı Allah ashabı kiramın cennet iştiyakını bizlere de nasip edip bizleri de cennete varis olanlardan eylesin.
Selam ve dua ile