Çocukluğumda Ayakkabı Boyacısı Olamadım

Özcan BEŞKARDEŞ

Çocukken ne kadar da çok isterdim ayakkabı boyacısı olmayı, aslında ayakkabı boyacısı olmaktan çok, boyacıların sandıklarına ilgi duyardım  ve hep merak ederdim.

Sandıkdaki çekmecelerin küçük küçük gözleri vardı, hayranlıkla seyrederdim boyaların sandıklarını, acaba hangi çekmecede ne var diye. Çok hoşuma giderdi, sarı sarı başlıklı parlayan  boya kutuları sıralı- oval bir şekilde gelin sizi boyayım der gibi çağırırlardı sanki! hangi kutuda hangi renk var, hep merek ederdim. Hayranlık duyduğum boyacı sandıklarından boyacı olma merakım doğardı. Ne kadarda güzel sandıklardı, fırçasını bir göze, boyasını-cilasını bir göze, kadifesini bir göze koyarlardı. Birde kilitli küçük çekmecesi vardı, oraya da para koyarlardı.

Küçükken babamla birlikte çarşıya gittiğimde en çok dikkatimi çeken Merkez Caminin önündeki boyacılardı, sıra sıra dizilirlerdi kaldırımlara… Boyacıların üstadları vardı rahmetliler, Şafık dayı, Abdurrahman dayı ,birde Koreli amca vardı, çok güzel ayakkabı boyarlardı. Bazen babamdan habersiz  yanlarına gider nasılda keyifli bir şekilde ayakkabı boyadıklarını izlerdim, her seferinde sandıktan sırasıyla malzeme çıkarırlardı, hep iç geçirirdim boya kutusunun kapağını açtıklarında, yassılaşmış çay kaşığıyla boyayı o kadar özenerek ve nazik bir şekilde çıkarırlardı ki kaymağı yoğurttan ayırır gibi…

Hele o  ayakkabıya cila çekme zamanı geldiğinde, boyacının parmaklarını ayakkabıya hızlı bir şekilde vuruşundan çıkan ses bir ahenk şeklindeydi, bütün dikkatimi boyacının parmaklarına dikerdim, cilanın kokusu emeğin kokusuna karışırdı, hoş kokardı…

Helalinden para kazanmanın sevinci vardı gözlerinde, evet o zamanlar insanlar  işlerini emek vererek ve keyif alarak yaparlardı, birde farklı mahalleden gelmiş boyacılar kendi aralarında sosyal bir ortam oluştururlardı. Öğlen saatlerinde o boyalı ellerle sandıklarının başında, yarım ekmekle sanki dünyanın en lüks lokantasının en güzel yemeğini yer gibi iştahla yerlerdi.

Eskiden boyacılar kendi aralarında en iyi ayakkabı boyama yarışı yaparlardı ve müşteriler boyacının ayağına giderlerdi, ne zaman ki rahmetlileri (boyacı Abdurrahman, Şafık, Koreli amcaları) kaybettik, genç boyacılarda tek tek dağıldılar. O gün bugündür ayakkabı boyatmanın da keyfi kaçtı, boyacılığın da anlamı kalmadı. Şimdi ise boyacılığı, eline siyah poşet alan çocuklar yapmaya başladı. Ben kendim çok mecbur kalmadıkça ayakkbılarımı  bu poşetçi boyacılarda boyatmıyorum.Para kazanma algımız, boyacılık algımız, iş yapma algımız, emek verme ve sevme algımız nede çabuk değişti. Hayatta kısa yoldan emeksizce zahmetsiz para kazanma anlayışı boyacılarımıza da sirayet etti. Bu anlayış toplumsal olarak hepimizde gelişmedi mi?

Kestirmeden zengin olma algısı, tefecilik, insan tacirliği, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, her hafta  şans oyunları, oynayarak zahmetsiz emeksiz bir şekilde zengin olma hastalığı, hayali nereden bulaştı bu topluma. Müslüman toplum olarak patenti bize ait  bir ilaç ve arabamız bile yok. Bizim büyük düşünme, büyük işler yapma cesaretimizi elimizden aldılar maalesef. Özümüzden uzaklaşınca, boyacı kardeşlerimiz poşete, bizlerde şans oyunlarına düştük…