Deprem, yıkımların ve ölümlerin en acı yüzünü gösterdiği doğal bir afettir. Depremler, yeni uyanışlara vesile olduğu gibi unuttuğumuz, ihmal ettiğimiz değerlerimizi en sarsıcı vuruşunu yaparak bize hatırlatır. Depremin 21. günü Bakanlığımızın talimatıyla ve Bitlis Valiliğinin görevlendirmesiyle deprem bölgesine 30 gönüllü ve görevli personel arkadaşımızla birlikte koordinasyon sorumlusu olarak değişik duygularla yola revan olduk.
Adıyaman'a akşamüstü giriş yaptık. Uzaktan bakıldığında şehrin sokak lambaları deprem olmamış gibi cıvıl cıvıl yanıyordu. Şehir merkezine doğru girdiğimizde dolmuşta bir anda büyük bir sessizlik oluştu, herkes gözünü sağlı sollu aralıklarla yıkılan binalara pür dikkat kesiliyordu. Şehir adeta harabeye dönmüş gibiydi. İş makinelerinin dışında sokaklarda adeta in cin top oynuyordu, binaların hepsi terk edilmiş ve hiç birinde bir tek ışık süzmesi olmadığı gibi şehir viraneye dönmüştü.
Neyseki kalacağımız yer olan KYK Adıyaman Yurduna giriş yaptığımızda yurt bahçesi adeta panayırı andırıyordu. İnsanlar her bir köşeye ateşler yakıp, etrafında oturuyorlardı çok garibime gitmişti, meğer daha sonra anladım ki yurtta kalanların çoğu depremzedeymiş içeriye gitmekten korktuklarından dolayı gece yarılarına kadar böyle zaman geçiriyorlardı. Sabah olunca şehir merkezini gezdiğimizde depremin vahametini daha iyi gözlemliyorduk. Yıkılan binaların dışında ayakta kalan binaların bir çoğu da ağır hasarlıydı.
Her tarafı mahzun ve hüzün kokan güzel şehir Adıyaman, ne oldu sana böyle diyerek sabahın ilk iş günü daire başkanımızla birlikte personel arkadaşlarımızın görev dağılımını yaptık. Devletimiz ve milletimiz omuz omuza vererek bu zor günlerin üstesinden geleceğimize inanarak arkadaşlarımıza buradaki yapılacakları “iş olarak değil de hayır olarak görmelerini söyledim.” Yeni tanıştığım müdür ve diğer personel arkadaşlarımız yakınlarını kaybetmelerine rağmen büyük bir özveriyle ve heyecanla görevlerini yürütüyorlardı. Bu fedakârlığı görünce umudum bir kat daha arttı.
Görevimiz gereği depremzedelere giysi dağıtmak için belirlediğimiz çadır kentlere gitmek için şehir merkezinden geçerken devasa binaların bir çoğunun yerle bir olduğunu görünce kalbimiz derin bir hüzne ve tarifi imkansız bir acıya boğuluyordu. Yıkılan binalardan sarkan perdeler, askıda duran elbiseler, ders kitapları ve çocuk oyuncakları hüznün bir başka boyutu…
Gün içinde yoğun koşuşturmaların sonucunda, akşamları yurt bahçesinde ateşin etrafında yeni tanışlar, yeni muhabbetler derken, şahit olduğumuz çok taze ve tarifi imkansız acılara tanıklık ediyorduk. Deprem sadece binaları değil, birçok aileyi ya ayırmış, ya da yok etmiş maalesef.
Bir gün sonra Besni ilçesine bağlı Şambayat beldesine gittim, manzara çok tuhafıma gitmişti. Adıyaman merkeze 20 km uzaklıkta beldede evler müstakil ya da iki katlı. 6 Şubat depreminde herhangi bir şekilde etkilemediği gibi binalarda çatlak bile yok. Kendi kendime şöyle dedim, meğer deprem öldürmüyormuş, çok katlı devasa apartmanlar, çarpık kentleşme ve vicdansızca yapılan binalar insanı öldürüyor.
Adıyaman'da merkezde gezerken büyük bir yemek dağılımının yoğunluğuna denk gelince merakımdan Umut Kervanı Aş Evini ve Beşir Derneğini ziyaret ederek yetkililerden bilgi aldım. Umut Kervanı günlük olarak 25 bin kişiye yemek verdiklerini ayrıca 7/24 saat gün boyunca sıcak çorba çıkardıklarını beyan ettiler. Beşir Derneği ise günlük 22 bin kişiye yemek çıkardıklarını söylediler. Böylesine muhteşem bir organizasyondan dolay Umut Kervanını ve Beşir Derneği yetkilerini kutlayarak oradan ayrıldım. Ayrıca bölgede yoğun bir şekilde faaliyet gösteren STK, Kızılay İHH (İnsani Yardım Vakfı) Beşir derneği, İyilik der, İnsan der, Memur-sen, Deniz feneri, Verenel Ahbap ve Yeryüzü doktorları, ismini sayamadığım bir çok sivil toplum ve yardım kuruluşlarından Allah razı olsun. Gün birlik olma günüdür.
Her seferinde enkazların arasında yürürken yıkılmış apartmanlara baktığınızda Allah'ın kudreti ve gücü karşısında aciz kalıyorsunuz. İnsanın aklına hep şu geliyor, bu enkazlarda kim bilir kaç can gitmiştir, kaç can ampüte olmuştur, kaç can öksüz, yetim ve kimsesiz kalmıştır diyerek derin bir hissiyeta kapılıyorsunuz. Konuştuğumuz her Adıyamanlının muhakkak acı bir hikayesi var. İnsanların yüzleri acı ve mahzun. Sokaklar, caddeler, dükkanlar, mahalleler yangın yüreği gibi yaslı ve hüzünlü..
Her gün Adıyaman'da personellerimizle birlikte sahada koşuştururken depremzede kardeşlerimizin acılarına ortak olmaya ve gönüllerine dokunmaya devam ediyorduk. Personel arkadaşlarımızın göstermiş oldukları olağanüstü çaba ve gayretten dolayı hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Arkadaşlar her biri hayır yapmak için gece gündüz demeden aşkla şevkle muhabbetle çalışıyorlardı. Rabbim herkesin sevabınızı yazsın inşallah.
Kabristan ziyaretimiz ayrı bir hüzün doluydu, geniş kazılmış tek mezara aileler gömülmüş, kabirlerin başlarına tahta parçalar dikilerek isimleri yazılmış, isimleri bilinmeyenlere ise numaralar konulmuş durumda. Düşünsenize sadece Adıyaman merkezde bir gecede ölen binlerce insan… Tarifi zor bir durum, ailesini kaybetmiş insanların acılarına şahit olurken, aynı aileden onlarca ölen insanın soyadına denk geliyorsunuz içiniz parçalanıyor. Mezarlıktan yükselen ağıtlar da ayrı bir dram, o esnada aman Yarabbim bu nasıl bir felakettir diyor duaya sarılıyorsunuz. Kabristanda yürürken 15, 16 yaşlarında tombul bir çocuğa denk geldik, burada ne arıyorsun dediğimiz de annemi, babamı ve kardeşlerimi kaybettim, ailede bir tek ben kaldım, onları ziyarete geldim derken, gözlerindeki o şaşkın, buğulu ve anlamsız bakışını hala unutamıyorum.
2000'li yıllarda üniversiteyi Bitlis'te okumuş Ali kardeşimizin hikayesi de başka bir dram. Müdür arkadaşımızın sayesinde tanıştık. Türkiye’nin her tarafını gezip dolaşmış hayatın içinden yoğrula yoğrula gelmiş ve taksicilik yaparak ailesini geçindirmiş, hayata dair olgun ve güzel tespitleri olan değerli bir insan. Deprem ne yazık ki onu da çocuklarından ayırmış. Eşini, iki kız ve iki erkek çocuğunu birden kaybetmiş maalesef... Çocuklarıyla çekmiş olduğu videolarını benimle paylaşırken o çaresizliği karşısında sabır ve rahmetten başka ne diyebilirsiniz ki…
Bir başka acı da kabrini ziyaret ettiğimiz Adıyaman Gençlik Merkezi personel arkadaşımız Tunahan Özbilgin. Annesi, babası iki erkek kardeşi hepsi vefat etmiş. Adıyaman’da böyle bir çok acı var. Kime sorduysak herkes muhakkak bir veya birden çok akrabasını kaybetmiş. Gözlemlediğim kadarıyla Burada insanlar depremin hengamesinden dolayı hala acılarını tam hissedememekteler. Muhtemeldir ki uzmanlar da öyle diyor, bu insanlar asıl acılarıyla birkaç ay sonra yüzleşecekler. Rabbim sabır versin.
Adıyaman’da devlet-millet el ele vererek yararları sarıyor. Vatandaşlarımızın her türlü temel ihtiyaçları hızlı bir şekilde, her koldan giderilmeye çalışılıyor. Asrın bu depreminde, devletimiz bütün kurum ve kuruluşlarıyla olağanüstü çaba sarf etmektedir, Allah devletimizi var etsin.
Son olarak Rabbimizin "bir dakikada yıktığını "yüz binlerce hatta milyonlarca insan bir araya gelerek, canla başla çalışarak ancak bir arpa boyu yol kat edebilmiş durumda. Meğerse hiçbir şey bize ait değilmiş. Malına, mülküne, makamına, şöhretine, gücüne güvenerek haddini aşan insan biraz TEFEKKÜR...
Selam ve sevgiyle kalın.