Dünya hayatı fani ve geçicidir. Üzerinde yaşadığımız dünya gezegeninin ömrü uzun olsa da her bir insan açısından dünya hayatı oldukça kısadır. Ülkelere göre değişkenlik arz etmekle birlikte günümüzde insanların ortalama ömrü 60 ile 70 yıl veya 70 ile 80 yıl arasında değişmektedir. Ülkemizde 90 yaşını aşanlar oldukça azdır. Dahası insan bin sene yaşasa dahi sayılı günler çok tez geçer. İnsan hayatının çok kısa olmasının yanında, dünyanın ayrıca cazip ancak aldatıcı yönleri vardır. İnsanların kahir ekseriyeti, kendisini dünyanın cazibesine kaptırır, fakat ansızın hiç ummadığı bir anda ölüm ile tanışır, dünya hayatı biter, ahiretini ise zaten daha önce heba etmiştir. İşte bu anda yaptığına pişman olur, feryat eder ancak artık her şey nafiledir, iş işten geçmiştir.
Anlatacağımız kıssa dünya hayatı ve dünya malının ne kadar aldatıcı ve bedbaht olduğunu gözler önüne sermektedir.
Hz. İbn Abbâs anlatıyor: İsrail oğullarında zengin bir adam vardı. Adam öldü, bir oğlu kendisine varis oldu. Oğlu iyi bir insan değildi. Cenâb-ı Allah’ın kendisine ihsan ettiği servetini günahlarda harcıyordu. Amcaları bu durumdan haberdar olunca yanına gidip kendisine kızdılar ve yaptığından dolayı kendisini azarladılar. O da buna kızarak gayrimenkul malını sattı, kendi yurdunu terk etti ve gidip bir çeşmenin başına kondu, hayvanlarını meraya saldı ve kendisine burada bir saray yaptı.
Adam bir gün oturduğu bir sırada rüzgâr kendisine hem yüzü hem de kokusu bakımından insanların en güzeli olan bir kadın savurup getirdi. Kadın adama sen kimsin? diye sordu. Adam ben İsrail oğullarından biriyim, diye cevap verdi. Kadın tekrar sordu, bu saray ve bu mal senin mi? adam evet, benim, dedi. Kadın tekrar sordu: Eşim var mı? Adam hayır, dedi. Kadın şöyle dedi: Eşin olmadığı halde hayattan nasıl tat alırsın? Adam durum bundan ibaret, dedi. Adam kadına sordu, Eşin var mı? Kadın hayır eşim yoktur, dedi. Adam seninle evlenmeme ne dersin? dedi. Kadın şöyle cevap verdi: “Ben senden bir mil mesafesi kadar uzaktayım, yarın kalktığında bir günlük yiyeceğini al ve yanıma gel. Şayet yolda korkunç birtakım manzaralar görürsen bundan korkma ve endişeye kapılma.”
Adam sabah kalkınca bir günlük yiyeceğini aldı ve kadının tarif ettiği istikamette yola koyuldu, nihayet bir sarayın yanına vardı, kapıyı çaldı, sarayın içinden yüzü ve kokusu bakımından insanların en güzeli olan bir genç çıktı ve ey adam sen kimsin? diye sordu. Adam ben İsrail oğullarından biriyim, dedi. Saraydan çıkan genç tekrar sordu, ne ihtiyacın var? Adam şöyle dedi: Bu sarayın sahibi kadın beni nefsine davet etmiştir. Adam doğru söyledin, yolda korkunç her hangi bir manzarayla karşılaştın mı? Adam evet, karşılaştım, şayet kadın bu korkunç manzaralardan bana zarar gelmez diye bilgi vermeseydi, o manzaralardan korkacaktım, dedi.
Adam şöyle devam etti: Yola koyuldum, yolda bir kavşağa gelince burada ağzını açmış bir kancık (dişi köpek) gördüm. Bu köpekten korktum ve diğer tarafa atladım, atlayınca kendimi köpeğin öbür tarafında gördüm ve yine gördüm ki köpeğin yavruları karnında havlıyor. Saraydan çıkan genç adama şöyle dedi: Sen bu zamana kavuşmazsın, bu, ahir zamanda vaki olan bir durumdur, genç biri yaşlılarla oturur ve konuşmalarında onlara galebe çalar.
Adam şöyle devam etti: Sonra yoluma devam ettim, diğer bir kavşağa varınca burada memeleri süt ile dolu yüz keçi gördüm. Bir oğlak o keçilerin tamamını emiyordu, son keçiye gelince ağzını açıp daha fazlasını istiyordu. Saraydan çıkan genç şöyle dedi: Sen bu zamana kavuşmazsın, bu ahir zamanda vaki olan bir durumdur. Bir kral insanların tüm paralarını topluyor, nihayet hepsini topladığını sanınca daha fazlasını istiyor.
Adam şöyle devam etti: Sonra yoluma devam ettim, diğer bir kavşağa varınca burada bir ağaç gördüm, bu ağacın taze bir dalı hoşuma gitti. O dalı koparmak istedim, bu sırada başka bir ağaç bana seslendi ve şöyle dedi: Ey adam, benden bir dal al, nihayet tüm ağaçlar bana seslendi ve ey Allah’ın kulu benden al, dedi. Saraydan çıkan genç şöyle dedi: Sen bu zamana kavuşmazsın, bu, ahir zamanda vaki olan bir şeydir, o zaman erkekler azalır, kadınlar çoğalır. Öyle ki bir erkek bir kadını isteyince 10 (on) kadın hatta 20 (yirmi) kadın onu kendi nefsine davet eder.
Adam şöyle devam etti: Sonra yoluma devam ettim, diğer bir kavşağa varınca burada bir çeşmenin başında duran bir adam gördüm. Bu adam herkes için çeşmeden su alıyordu, onlar ayrılınca tekrar suyu alıp kendi testisine dolduruyordu, ancak testisinde bir damla dahi su kalmıyordu. Saraydan çıkan genç şöyle dedi: Sen bu zamana kavuşmazsın, bu, ahir zamanda vaki olan bir durumdur. Bu, insanlara dini anlatıp kendisi yaşamayan ve günah işleyen kıssacı/vaizdir.
Adam şöyle devam etti: Sonra yoluma devam ettim, başka bir kavşağa varınca bir keçi gördüm, bazıları bu keçinin ayaklarını tutmuştu, bir adam keçinin boynuzlarını tutmuştu, bir adam keçinin kuyruğunu tutmuştu, bir adam keçiye binmişti, bir adam da keçiyi sağıyordu. Saraydan çıkan genç şöyle dedi: Gördüğün keçi dünyadır. Keçinin ayaklarını tutanlar dünyanın yaşantısından yere düşerler (dünyadan zarar görürler). Keçinin boynuzlarını tutan adam iktisadi olarak sıkıntı çeken kimsedir. Keçinin kuyruğunu tutan adam dünyanın kendisine sırt çevirdiği kimsedir. Keçiye binen adam dünyayı terk eden kimsedir. Keçiyi sağan adam ise dünyayı kazanan (dünyayı hem dünyası hem de ahireti için değerlendiren) kimsedir.
Adam şöyle devam etti: Sonra yoluma devam ettim, başka bir kavşağa varınca burada bir su kuyusunun üzerinde bulunan bir adam gördüm. Bu adam kovasıyla kuyudan su çekip bir havuza dolduruyordu, ancak su havuzda durmuyor, süzüp tekrar kuyunun içine gidiyordu. Saraydan çıkan genç şöyle dedi: Bu adam, Allah’ın salih amelini kendisine iade ettiği, ancak onun bu ameli kabul etmediği kimsedir. (Cenâb-ı Allah salih emel işlemesine fırsat verdiği halde salih amel işlemeyen kimse)
Adam şöyle devam etti: Sonra yoluma devam ettim, başka bir kavşağa varınca burada da bir adam gördüm. Bu adam tohum ekiyor ve (hemen) hasat ediyordu. Bir de görüyordum ki ektiği tohum güzel bir buğday oluvermiştir. Saraydan çıkan genç şöyle dedi: Bu adam Cenâb-ı Allah’ın salih amelini kabul edip kendisi için nemalandırdığı kimsedir.
Adam şöyle devam etti: Sonra yoluma devam ettim, başka bir kavşağa varınca burada sırt üstü uzanan bir adam gördüm. Bu adam bana ey Allah’ın kulu, bana yaklaş, elimden tut ve beni oturt, Allah’a yemin ederim ki beni yarattığı günden beri hiç oturmadım. Onun elini tuttum, adam ayağa kaktı ve hızlı bir şekilde yürüyüp kayboldu. Saraydan çıkan genç şöyle dedi: “Bu, uzak olanın (uzak olandan adamı kastediyor) ömrüdür ve ömrü bitti. Ben ölüm meleğiyim (Azrail’im) ve dün senin yanına gelen kadınım. Allah, uzak olanın ruhunu bu mekânda kabzetmemi, sonra da cehenneme göndermemi emretmiştir.” (İbn Kesir, Tefsirü’l-Kur'ân’il-Azim, s. 1547-1548.)
Evet, dünya hayatı fani ve aldatıcıdır. Birçok âyeti kerimede dünyanın aldatıcı yönüne dikkat çekilerek insanlar uyarılmaktadır. Nitekim bir âyeti kerimede şöyle buyrulmaktadır: “Ey insanlar, Allah’ın vadi haktır. Dünya hayatı da aldatıcı şeyler de sizi aldatmasın.” (Fatır, 35/5)
Evet, Cenâb-ı Allah, bazı insanlara mühlet verir, 80, 90 veya daha fazla bir yaşa kadar yaşarlar, bazılarına ise ömrünün baharında, bazılarına ise en sevinçli zamanında ölüm gelip çatar. Bu nedenle dünyaya, paraya, mal mülk ve servete, makam ve mevkie ve gençliğimize aldanmamalı, her an ölüm gelecek gibi hazır olmalıyız. Aksi takdirde bir insan hazırlıksız olarak ölüme yakalanırsa sonucu çok korkunç ve vahim olur.
Yüce Mevla, dünyaya aldanmayan, ölümü unutmayan ve daima ölüme hazır olanlardan eylesin.
Selam ve dua ile.