Dürüst Olmak

Dr. Muhsin DEMİREL

Dürüstlük kişinin iç ve dışının aynı olması, söz ve ahdine sadık kalması, yalan, hile ve sahtekârlıktan sakınması, tüm iş ve işlemlerinde doğru hareket etmesi, başkasının hakkına harfiyen riayet etmesi, elinin harama uzamaması, başkasıyla bir muamelesi olduğunda haktan ayrılmamasıdır.

Dürüstlük her Müslümanda bulunması gereken önemli bir vasıftır.  Dürüst insan bugün bir şey söyleyip yarın aksini söylemez. Dürüst insan görevinde ihmalkâr davranmaz. Dürüst insan kalitesiz malı kaliteli malın fiyatından, defolu malı kusursuz mal olarak satmaz, fırsatçılık yapıp piyasayı bilmeyen müşteriye normal fiyatının üzerinde mal satmaz. Dürüst insan süte su katıp satmaz. Dürüst insan görevini istismar edip kendisine çıkar sağlamaz.

Dürüstlükten birkaç örnek:

            1.Hz. Yusuf’u dürüstlüğün zirvesinde ve en önemli örneği saymak gerek. Bilindiği üzere o, kardeşleri tarafından koyuya atılmış, Cenâb-ı Allah’ın inayetiyle oradan çıkarılarak Mısır’da köle olarak satılmış ve Mısır’ın bir veziri/bakanı tarafından satın alınmıştı. Bu sıralarda henüz çocukluk yaşındaydı. Vezir eşine Yusuf’a iyi muamele etmeyi tavsiye etmişti.

Hz. Yusuf, karşı cinsin yani kadınların aklını başından alacak kadar yakışıklı idi. Ergenlik çağına varınca evinde bulunduğu vezirin eşi Zeliha güzelliğine karşı dayanamadı ve nihayet bir gün kapıları kilitleyerek onu kendisine davet etti.

Hz. Yusuf henüz vahi alıp peygamber olmamıştı, ancak peygamber adayı idi. Kur'ân’da fahişe olarak nitelenen zina gibi çirkin bir fiile yaklaşamaz ve kendisine iyi davranan, yemeğini yediği, suyunu içtiği, evinde barındığı efendisinin namusuna ihanet edemezdi. Bunun için Zeliha’nın isteğine karşılık maazallah/Allah’a sığınırım, o (eşin) efendimdir, bana iyi muamele etmiştir, dedi. (Yusuf, 12/23) ve dışarı kaçmaya başladı. Olayın örtbas edilmesi ve vezirin eşinin âleme rezil olmaması için Hz. Yusuf zindana atıldı.

Daha sonra Kralın gördüğü bir rüya üzerine zindandan çıkarıldı. Bu sırada söz konusu olay onun talebi üzerine araştırıldı ve Hz. Yusuf’un suçlu olmadığı anlaşıldı. İşte bu sırada Hz. Yusuf tekrar ben gıyabında efendime ihanet edecek değildim, dedi. (Yusuf, 12/52)

Burada şöyle bir soru akla gelebilir: Hz. Yusuf peygamber adayı idi. Buna bağlı olarak Cenâb-ı Allah tarafından zinadan ve ihanetten korunmuştu. Diğer insanların böyle bir korunması yoktur. Onun gibi davranabilirler mi?

Elcevap: Hz. Yusuf’un peygamber adayı olup Cenâb-ı Allah tarafından korunduğu doğrudur, âyette de buna dikkat çekilmektedir. (Yusuf, 12/24) Ancak mucizeler hariç peygamberlerin yaptığı her şeyi diğer insanlar da yapabilir. Zaten peygamberlerin yaptıkları Müslümanlar için örnek teşkil etmektedir, peygamberlerin beşer olmasının sırrı da budur. Bu gibi kıssaları Kur'ân’da zikretmenin sırrı da insanlara örnek olmasıdır, aksi takdirde bu kıssaları anlatmanın ne anlamı kalır?

2.Bir hadiste şunlar anlatılmaktadır: Bir adam gidip başka birine bir süre ücret karşılığında çalışıyor. İşi bitince patron ücretini vermek istiyor, ancak çalışan ücretini almadan bırakıp gidiyor. Bir zaman sonra çalışan adam gelip ücretini istiyor. Patron, gördüğün bu sığırlar çobanıyla birlikte senindir, git onları al ve götür, der. Adam sen beninle alay mı edersin, ücretim bu kadar değildi, der. Patron bunların hepsi senindir, senin paranın karı ve mahsulüdür, der. (Ebû Abdurrahman, Muhammed b. Fudeyl, ed-Dua, s. 242.)

            3. Muhammed Ebû Zehra Mezhepler Tarihi adlı eserinde şöyle bir olay anlatır: Bir gün bir kadın İmam Ebû Hanife’nin dükkânına gelir. Adamın biri kadına zekât veya sadaka olarak bir parça kıymetli kumaş vermiş, kadın bu kumaşı İmama satmak istiyor. İmam kadına sen bunun fiyatını bilmiyorsun, git bir adam getir, o senin için bunu satsın, der. Kadın gidip bir adam bulup getirir. Adam da kumaşın kıymetini bilmediğinden İmama bu kumaşı sana 10 dirheme satıyorum, der. İmam hayır bu kumaş daha pahalıdır, der. Adam öyleyse 20 dirheme al, der. İmam hayır bu kumaş daha pahalıdır, der. Adam öyleyse 30 dirheme al, der. İmam hayır bu kumaş daha da pahalıdır, der. Adam öyleyse 40 dirheme al, der. İmam hayır bu kumaş daha da pahalıdır, der. Adam öyleyse 50 dirheme al, der. İmam, tamam 50 dirheme satın aldım, bu kumaşın gerçek kıymeti de budur, der.

            4.Şeyh Abdulkadir Geylani ile ilgili şöyle bir olay anlatılıyor: O henüz çocuk yaşta iken bir gün köyünden bir kafile ticaret için yola çıkıyor. Abdulkadir’in annesi de kendilerine bir şeyler satın almak üzere bir miktar parayı bir kese veya beze koyup gömleğinin altında koluna bağlar ve onu şöyle tembihler: Oğlum asla yalan konuşmayacaksın. Kafile yola çıkar ancak yolda eşkıyalar tarafından soyulur. Eşkıyalar herkesi soyduktan sonra sıra Abdulkadir’e gelir. Eşkıya başı yanına varıp ey yavrucuk, sende para var mı? diye sorar. Abdulkadir evet, var, gömleğimin altında koluma bağlıdır, der. Eşkıya başı kolundaki parayı söküp alır, ancak çocuğun yalan söylemeden ilk sorudan sonra neden hemen durumu kendisine haber verdiği konusunda bir süre tefekkür eder. Daha sonra oğlum sen neden yalan söylemeden hemen paranın yerini bana söyledin? der. Abdulkadir, annem beni gönderirken yalan konuşmamak konusunda beni tembihledi, der. Bunun üzerine eşkıya başı bir süre tefekkür ettikten sonra küçük Abdulkadir’in tavrından ibret alarak tövbe eder ve eşkıyalık yapmayı bırakır.

            5.Hem medreseden hem de İlahiyat’tan hocam olan Prof. Dr. Muhammed Halil Çiçek’in ağzından anlatıyorum. O bir gün şöyle bir hadise anlatmıştı: Kayın pederimin bir üzüm bağı vardı. Buraya her yıl bir bekçi tutardı. Bu bekçi bağa tahmin vurulmadığı sürece üzümde fakirlerin hakkı olduğundan dolayı bir üzüm danesini dahi koparıp yemiyordu.

            Not: Herkes bağa tahmin vurmanın ne olduğunu bilmediğinden konuya açıklık getirelim: Şafii mezhebine göre üzüm olgunlaşıp yenecek duruma gelince o işten anlayan iki kişi bağa götürülür, bunlar bağın tamamını gezer ve bağda ne kadar üzüm olduğunu tahmin ederek buna göre zekât miktarını belirlerler. Bundan sonra mal sahibi belirlenen zekât miktarını vermek kaydıyla istediği şekilde üzümde tasarruf edebilir.

6.Muhsin Durucan şöyle bir olay anlatmaktadır: Edindiğim bilgilere göre; “Genç bir Kaymakam, yeni atandığı ilçeye bakmaya gidiyor. İlçeyi kendi başına gezdikten sonra, ara sokakta gördüğü çay ocağında, bir bardak çay içeyim, düşüncesiyle oturur.

O anda 12-13 yaşlarında bir çocuk: ''Amca boyayayım mı? Der…

Ayakkabısı boyalı olmasına rağmen, çocuğu kırmamak için ''Tamam gel boya!” Der.

Bu arada: ''İyi boyarsan sana istediğin paranın iki katını veririm.'' Deyince, çocuk:  "Ben hep aynı boyarım!" Demesin mi?

Kaymakam: "Nasıl yani?" Diye sorunca:

-Öğretmenimiz: ''Çocuklar, ne iş yaparsanız yapın ama herkese aynı yapınız. Ayrım yapmayınız!" Diye tembih etti.  Ben de bu parayla hasta anneme ilaç alacam, sana ayrım yaparsam o ilaç annemin hastalığına şifası olmaz! diye cevap verir.

Genç Kaymakam, hayatının en iyi dersini almıştı! Ağlamamak için kendini zor tuttu!

Boyacı çocuğa cebindeki en büyük parayı verirken, bir de kartını verir. Babası olmayan ve hem okuyan hem de hasta annesine bakmaya çalışan çocuğa ilgilenme sözü verir.

Çocuğa o dürüstlüğü aşılayan öğretmenini de ziyaret ederek, ilçe de görev yaptığı sürece ilgi gösterir.

Boyacı çocuktan duyduğu: "Bizde herkese aynı olur." Cümlesini meslek hayatında unutmamak ve hep uygulamak için makamındaki masasında bulunan isimliğinin arkasına yazdırır.  Kimi zaman uygulamakta zorlansa da asla taviz vermemeye çalışır.” (muhsindurucan@hotmail.com)

            Evet, dürüstlük hakikaten de çok güzel bir şeydir. Cenâb-ı Allah, tüm Müslümanlara anlatılan örnekler gibi davranmayı nasip ve kolay eylesin.

            Selam ve dua ile.