Eskiden Esintiler

Cemal KOCABAŞ

Adilcevaz eskiden böylemiydi; her tarafı ayrı güzeldi, her şeyi doğaldı. Tarlayı öküzle ağaç çiftle sürerdik ve berhanamızı kurar tarla bitene kadar kaldırmazdık.

Güze doğru tohum eker taa seneye temmuz ayını beklerdik. Buğdayı biçerdik aman bi belimiz ağrırdı amcam gel beline kaplumbağa bağlayayım derdi. O zaman belin ağrımaz bizde kuzu kuzu dinler inanırdık. Buğdayı biçer zubara tarlasının yanında taya yapar sonra harman döğmeye başlardık. Gamı koşar dönmeye başlardık zavallı hayvanların canı çıkardı. Öğlen paydosunda öküzleri zinavın derede sulardık aynı suyu tosbağalarla beraber içerdik bide hoşumuza giderdi sanki zemzem gibi gelirdi bize.

Eskiden Böylemiydi Adilcevaz; Radyo Televizyon yok rahmetli Veyis dayı Abdullah dayı bize hikayeler anlatır saatlerce dinlerdik.Bazen hikayenin etkisinde kalır eve gelmezdik bizim korktuğumuzu anlar eve kadar getirirlerdi.

Eskiden Böylemiydi Adilcevaz; İnsanlar birbirini sever sayardı komşuluklar akraba ilişkisinden daha iyiydi kimse kimsenin ekşisine tuzlusuna karışmazdı hele ot zamanı buğday zamanı bir eve toplanır yatarlardı kadınlar. Eskiden hırsızda yoktu ama gene adet etmişlerdi gündüzleride su başında toplanır ha babam çaylar, cevizli fetirler, sirmoli peynirler, cacıklar, tandır ekmeğiyle dümrük yapar yerlerdi. O zaman bir başkaydı canım lezzet vardı kimse kimsenin namusuna bakmazdı herkes birbirine güvenirdi.

Eskiden Böylemiydi Adilcevaz; Erik zamanı bir güzel kokardı üçbabiyan yaparlardı damlara sererlerdi. Ceviz zamanı ayrı bir güzeldi günlerce ceviz döker bizde toplardık bize verdikleri cevizi satar kendimize defter kalem alırdık. Cevizler döküldükten sonra başayak başlardı çalı ağacından tolakalar yapar ağacın başında bitene ceviz bırakmazdık çonguru oynar birbirimizin cevizini yutardık ertesi günü yeniden başlardık.

Eskiden Böylemiydi Adilcevaz; ilk baharda eşekleri alır süteye jağ, göbelek toplamaya giderdik. Uşkun zamanı herkes uşkunu getirir satar komşulara dağıtırdı. Hele bulgur başlı başına bir külfetti mezarlığın altında kazanlar kurulur ocaklara kalın ağaçlar koyar yakarlardı hedik olunca çulların üzerine serer kuruturlardı sonra bezirhanaya götürür döğerdik. Kabukları alınır bulgur makinası vardı kocaman iki tane kasnağı vardı iki kişi çevirir bulgur dövülür, elenir, ufağı irisi ayrılırdı. Kışın pilav, şile, içli köfteler yaparlardı ve pilavı lengeriye doldurur tandır ekmeğiyle tike yapar yerdik.

Eskiden Böylemiydi Adilcevaz; yazın herkes çamaşırlarını gölün kenarında yıkar durular sererdi sonra kuruyana kadar piknik yapar gölde yıkanırlardı. Sanki o zaman çamaşır makinesi mi vardı? Kimsede dert etmezdi çamaşırı elde yıkarlardı biraz porak atarlardı yumuşak olsun diye, şimdi her şeyi makine yıkıyor kadınlar hep hasta o zaman kimse hastayım demezdi. Kadın erkek çalışırdı kimse hastalığı düşünmezdi.

Eskiden Böylemiydi Adilcevaz; sonbaharda düğünler olur herkesi çağırırlardı kadınlar ayrı erkekler ayrı yerde otururlardı davul zurna çalar yörenin güzel oyunları oynanırdı. Bazen davulu susturup sesi güzel olanlar halay türküleri söyler oynarlardı. Öküz arabası süslenir gelin arabası olurdu herkes gücüne göre hediye götürür bir dayanışma örneği sergilenirdi. O zaman kimse sevdiği kızı çarşıda parkta değil, aileler arasında görücü usulüyle alınır verilirdi. Şimdi kimse kimseyi saymıyor.

Eskiden Böylemiydi Adilcevaz; ramazan ayı geldimi camiler dolar taşardı. Herkes birbirinin hatırını sorar, kahvede sahura kadar sohbet ederlerdi. Şimdi tarihi camilerimiz ibadete kapanmış bir Allah kuluda demiyor ki biz ne yapıyoruz  insanın içi sızlıyor. Camilerin etrafında inekler otluyor. Bakımsız, çürümeye terkedilmiş koca bir ilçenin bu kadar duyarsız olduğuna inanasım gelmiyor. Şimdide çok güzel şeylerde yapılmış bir şehir havasına girmiş kim Adilcevaz’a bir taş koymuşsa Allah razı olsun yeni kaymakamımızda güzelliklere imza atmış kutlarım kendilerini her zaman minnettarız yeni ceviz festivali ve gençlik şölenleri bir başka güzellik katmış.

Eskiden Böylemiydi Adilcevaz; kale kapısı vardı kaleden gölün derinlerine doğru uzanan yüksek bedenler vardı kara taşlardan yapılmıştı. Akşam kapıyı kapatır ilçeye kimse giremezdi şimdi ne beden kalmış ne kapı ne yaptılar o koca taşları hangi temellere gömdüler bilmiyorum. O bedenin etrafında demir top gülleleri vardı o topları hurdacıya satarlardı. Bedenin kenarında ofis siloları vardı gemi gelir iskeleye yanaşır ofisten çuvallarla gemiye buğday taşırlardı. Şimdi ne ofis kalmış ne iskele... Buğday yetiştiren biz, ofis  başka ilçeye taşınmış buna akıl sır ermez yapanların vicdanları nasıl el veriyor onuda bilmiyorum.

Eskiden Böylemiydi Adilcevaz; okullar azdı fakat herkes yüksek tahsil yapıyordu. Kışın ilçenin nüfusu azalır yazın cıvıl cıvıl olurdu. Okur yazar gençler çarşıyı doldururdu şimdi herkes kaçıyor. Sanki orası memleket değil orada insanlar yaşamıyor ben dahil.

Eskiden Böylemiydi Adilcevaz; çarşının içinden akan dere çay yüksek bir şelale görünümü verir suyun buharı metrelerce yükseğe kalkardı hele kışın bitiminde kar sularıyla beslenir koca bir çay olurdu üzerinden geçmeye korkardık bazen taşar dükkanları su basardı kenarında suyla çalışan değirmenler vardı köylüler günlerce sıra beklerdi. Şimdi ceryanla çalışan değirmen olmuş, un fabrikası yapılmış o sıra beklemeler kalkmış, öküz arabaları yok olmuş, zaten öküzde kalmamış fakat herşeye rağmen çok yol katedilmiş belki bazı ananeler kaybolmaya yüz tutmuş fakat yeni kültürel faaliyetler insanın göğsünü kabartıyor daha da iyi olur inşallah. Bizde herkese gönül rahatlığıyla ilçemizin güzelliklerini anlatırız. Adilcevaz için çalışanlara teşekkür eder saygılar sunarım.