Geçmiş yıllarda amatör olarak ilimizin değişik kulüplerinde futbol ve atletizm yapmama rağmen şuana kadar sporla ilgili yazı yazmadım. Aslında bu konuda da duyarsızlığımdan dolayı kendimi yadırgıyorum desem yeridir. Ailede gözümüzü açtığımızda abilerimizin futbola ve büyük takımlara olan ilgisi haliyle bizde kültürel olarak sirayet ederken en büyük abimin telkiniyle Fenerbahçeli oldum.
Tabi ailemiz karabalık olunca haliyle Fenerbahçe ve Galatasaray’ı tutanlar yarı yarıyaydı. Biz henüz çocukken maçların televizyondan verilmediği yıllarda maçlar öğlen sonu ikindi vakti radyodan canlı verilirdi. Ablalarımın yaptığı çayın yanında varsa kavurga ceviz ile birlikte Ailece özellikle Erkek olanlar kulağımızı radyoya verir atılan her golde sevinir enteresan yorumlar yapar bir birimize gıcıklık verirdik. Hangi futbolcu nereye kaç paraya transfer olmuş hepsini takip ederdim. Evimizin duvarlarını Fenerbahçe posterleriyle doldururdum. Bununla da kalmaz henüz sekiz dokuz yaşlarındayken 1982 yıllarında Meksika dünya kupasının bütün maçlarını geç saatlere kadar takip ederdim. O gün den beri keyifle, fanatizme karşı olan biri olarak bütün dünya ve Avrupa şampiyonluklarını takip ediyorum.
Velhasıl anlayacağınız o yıllarda futbola olan merakım sadece izlemekle kalmaz, mahallemizde günümüzün çoğunu Fenerbahçe-Galatasaray maçları yapar, yenen taraf bir daha ki maça kadar yenilen takıma nispetler yapardı. Çocukların ve gençlerin en çok vakit geçirecek kolektif oyunun başında futbol gelirdi. Birde mahalleler arası maçlarımız olurdu günlerce heyecanla maça hazırlık yapar günü geldiğinde maçlara giderdik, maç saatlerimiz genelde sabah saat 10’da olurdu her maç sonunda yenilen takım daha doğrusu ev sahibi takım hiçbir zaman yenilgiyi kabul etmez muhakkak kavga çıkarırdı. Aslında o kavgalar daha sonra genelde dostlukla sonuçlanırdı.
Aslında yazıma dün akşam ki maçın sonucundan bahsedecektim, yazmaya başlayınca bir baktım çocukluğumda yaşadığım eski nostaljik konulara girmişim, haleyle başlığında değişiklik yapmak zorunda kaldım. Meğer anılarımızda nede çok yazılacaklarımız varmış, zamanım olursa geçmişe dönük ilçemize ait çok güzel şeyler ortaya çıkarabilirim, ha bu arada geçmişi yazarken bir bakıyorsun yaşlandığının farkına varıyor insan, vay be diyorsun zaman su gibi akıp gitmiş…
Neyse artık Asıl meramıma geleyim Bir Fenerbahçeli olarak Galatasaray’ın galibiyetinden dolayı kutlarım. Yalnız bu Koç ailesinin Fenerbahçe’ye musallat olandan bu yana bu takıma olan ilgim hem azaldı, Fenerbahçeli kardeşlerim bana kızacak ama takımın yenilgilerine de sevinir oldum. Vesayetten ve statikodan yana olan bu KOÇ ailesi Fenerbahçeden elini çekmeli, çünkü bu ailenin Fenerbahçe taraftarıyla hiçbir gönül bağı yoktur. Bu kulübü ayakta tutan cebinde ki harçlıkla formasını, tişörtünü ve maç bileti alarak kar kış demeden takımını yalnız bırakmayan bu cefakar taraftarın samimiyetine karşılık bu takımın başkanlığına Ali Koç yakışmamaktadır. Çünkü bu aile yaşam tarzı olarak Avrupai burjuvazimi özümsemiş, (saygımız var) haliyle Anadolu insanın yaşam ve inanç tarzından uzak taraftarlarının ne istediğini bilmeyen, onlara tepeden bakan kaprisli bir başkanın bu takıma verecek hiçbir şeyi yoktur.
Bu takımın gidişi iyi bir gidiş değil. Bu takıma Fenerbahçe’nin dokusuna uygun taraftarıyla barışık ve gönül bağı olan, Fenerbahçe’nin tarihi köklerine sadakatli yerli ve milli bir başkan lazım. Benden söylemesi.
Sevgiyle kalın.