Fıkradan Hisse

Veysel KOŞAR

“Hoca’ya kıyamet ne zaman kopacak, diye sorarlar.

– Hangi kıyamet? demiş, Hoca.
– Hocam, demişler, biz bir tane biliyoruz, kaç tane kıyamet var?
– Sizin bildiğiniz kıyamet başka, demiş, Hoca:

-Benim bildiğim iki kıyamet var; hatun ölünce küçüğü, ben ölünce büyüğü kopacak!”

Nasrettin Hoca fıkraları, sadece bir fıkra değil bir hayat dersi, birer önemli tespittir. Sayfalar dolusu anlatılmak isteneni öz ve kısa olarak taşı gediğine koyarak anlatır. Allah kendisine rahmet eylesin. Fıkraları birçok konuda imdadımıza yetişmiştir.

Benim bu fıkradan anladığım her birimiz için ilk önceliğin nerden başlayacağı ve ilk görev, sorumluluk ve faaliyet alanının hangi alandan başlaması gerektiğidir.

Kendi kıyametinin tedbirini almadan başka kıyamete dair metafordan metafora atlamak; yani akıl yürütmek, fikir çürütmek…

Düzelmenin ve düzeltmenin,

İyileşmenin ve iyileştirmenin,

Doğrulmanın ve doğrultmanın ilk basamağı insanın kendisidir. Bunun sağlaması da yine insanın kendisi üzerindendir.

“Kendini ıslah (düzeltme, iyileştirme) edemeyen başkasını ıslah edemez.”

İnsanın sorumluluk alanı daire dairedir. Alıntıladığım bir ifadeyle:

Yani Birbiri içinde mütedâhil (birbirini içine alan)  dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Her bir dairede, her bir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat ara sıra vazife bulunabilir.”*

Oysa;

“Fakat büyük dairenin câzibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul eder.”*

Bu ifadeden anladığım kalbinin ve dimağının hakkını tam veremezken, kendini yetiştiremezken; istikametli, istikrarlı ve sarsılmaz bir bilinç düzeyi kazanamazken; en dar dairede iradesini sergilemede eksikliği varken en geniş daireyi takip edeyim derken, vazifesiz ve yetkisiz vaziyette “ruhlarını sersem, akıllarını geveze” etme gibi bir duruma düşmüş olunuyor.

Bazen öyle bir duruma düşülüyor ki;

“Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.”*

Hâlbuki en dar dairede mesela akıl, kalp ve vicdan dairesinde en mühim vazife ve sorumluluklar ıskalanmış oluyor.

Herkesin, “kalp ve itikad dairesinde en temel sorumluluk olarak “iman mukàbilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek... Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?”*

İnsanlık dairesinde, hane ve mahalle dairesinde önce “kendi avlumuzun temizliğini” yapmamız lazım. Helal lokma, temiz kazançta hassas olmamız lazım. İyi bir evlat, eş, baba, arkadaş olmamız lazım. İyinin ölçüsünü de neye göre belirleyeceğimize de karar vermemiz lazım.

Bu öyle bir ölçü olmalı ki insan için de toplum için de geçerli olmalıdır. Bugün en temel değerlerin dahi simsarlığını yapanlar bahsimizden hariçtir.

Zira istenirse âlemde düzen,
Düzelir âlem, düzelirsen…

Bir nefsin idaresi için de tüm nüfusun tedbiri için de iki yerde gereği olursa nefis de nüfus da düzelir.

“Başta akıl, kalpte iman…”

Vicdan ve merhamet de lazım derseniz bunlar zaten imanın şubeleri…

Ne demişti Nasreddin Hoca;
-Büyük kıyamet mi küçük kıyamet mi?
Allah kıyametimizi hayır akibet eylesin.
Selametle..

*Bediüüzzaman