Gençlik

Veysel KOŞAR

Toplumsal devrimlerin mi diyeyim inkılapların mı motor gücü gençlik. Büyük kafalar kocaman masalar etrafında ince planlamalarla toplum mühendisliği yaparken işçiliği tabi ki gençlere düşüyor. Sadece masa başı toplum mühendisliğinde mi gençler motor gücü diyeceksiniz elbette hayır. Velhasıl hangi akım, hangi düşünce hangi hareket yoktur ki gençlik üzerinden omuz bulmasın? Ancak ben kanlı coğrafyamızda kanı dökülen, zihni kirletilen, vicdanı dağlatılan, hissiyatı körleştirilen, gençliği çalınan ve  ‘aklı gözüne inen/indirilen’ gençlik üzerinde durmak istiyorum. 

Kapitalist dünyada para ve paranın kaynağı her türlü rezerv, yürütülen politikaların yol haritasını belirliyor ve gençler bu politikalar için kullanılıyor. Zarar veren ve zarar gören hep gençlik oluyor. Aslında gençlik demek dinamizm demek, hareket demek, ilerleme ve gelişme demek. Bu dinamizm bu potansiyel güç, devreye girmesin diye hem geniş coğrafyada hem de ülkemizde her türlü badirelere maruz bırakıldık. Yüz sene evvel bir amaç için omuzlanarak devleşen gençler, dört bir cephede şahadete koşarken, onların evlatları babasız bırakıldıklarından farklı ideoloji ve sistemlerin terbiyesine emanet edilerek hukuk tanımaz, hak bilmez, helal haramdan habersiz ve hürmetsiz nesillere dönüştürülmek istendiler. Fıtratı temiz Anadolu insanı her kendine şırınga edileni menfiliği dışarı atınca bir başkasını zerk etmekten geri durmadılar. 

Ancak bizi bize kırdırmaya muvaffak olamadılar olamayacaklar inşaallah. Ama daha tehlikelisi daha sinsisi; genci bir başkasına gerek kalmadan, kan dökmeden ama kan kurutan, idealsiz, gayesiz ve ruhsuz bırakan sefahat, gençliğimize aşılanıyor. Televizyonuyla, sanal alemi ile, sanal oyunları ile ve sanal kitaplarla hücre hücre bedenlere giren sefahat sarmalına maruz bırakılan bir gençlik var şimdi. Ta bebeklikten bulaşan ekran virüsü ile beyinler ve kalpler dumura uğratılıyor. Düşünemeyen, akledemeyen vicdan denilen insani melekelerini devreye sokamayan, öz cevherini derinleştiremeyen, hamiyette genişleyemeyen ‘sadece ben’ ekseninde bir gençlik… Bol uyuyan, bol rüya gören, bol seyreden ve ağzının suyu akan gençlik… Kişiliğini, vücudunun şekil şemasına, elbisesine, ayakkabısına bağlayan gençlik…

Üniversite gençliğinde de durum pek iç açıcı değil. Bitlis Eren Üniversitesinde okuyan genç sayısı  beş bin, Van Yüzüncü Yılda yirmi bin dolaylarındadır. Bulunduğum ilde altmış bin üniversite öğrencisi bulunmaktadır. Bunlar okuyan elit gençlik diyelim. Acaba araştırma yapılsa bu gençliğin ilgileri alakaları, meşguliyetleri, idealleri, takıldıkları ortamlar, vs vs nasıl bir sonuç çıkar acaba. Lüks otel havasında yurtlar, tek veya iki kişilik odalar, bedava internet ve tv ler  ne kadar kemalat kazandırıyor. Kemalat mı kazanıyorlar, kem alat mı oluyorlar?

Başta demiştim gençlik motor gücü diye… Uçak yakıtı da olsa su katılınca işe yaramazsa, sefahat suyunu cevherine bulaştırandan netice zor alınır. 

Beni sana kırdıramayan, beni bana kırdırmasın…