Mavilim, bayağı bir zaman oldu görüşmeyeli, seni ne kadar özlediğimi bir bilsen. Yüreğimiz hüzünlü, kışın kokusu olan dalgalarının sesi ölümün habercisi gibi. Yürüyorum işte çocukluğumdaki saf ve temiz adımlarımla, yüzüme vuran o sert rüzgarın coşturduğu çılgın dalgalarının gizeminde kayboluyorum sanki, özlemini ta içime çekiyorum, al diyorum yıka bütün kirlerimizi oysa ne seslenecek, ne bağıracak, ne de coşacak sevincimiz kaldı. Yaşarken ölüyüz işte, canlandır bizi ey Mavilim! sızlamayan yüreğimizi, ağlamayan gözlerimizi yaşart ne olursun.
Ah Mavilim, görüşmeyeli neler oldu neler bir bilsen. Modern insanlığın duyarsızlığının geldiği sonucun cefasını çekiyoruz işte, yüzyılın vebasına tutulduk. Şimdilik milyonları bulan ölü sayısına ulaşılırken vaka sayıları önü alınmaz bir salgına dönüştü. Buna rağmen küresel şer güçleri dünyada hala kan akıtmaya devam ediyor.
Mavilim, her gün gördüğümüz seni, hissedemez, fark edemez olduk. Niye biliyor musun! Sana olan sevincimizi, vefamızı ve sevgimizi kaybettik de ondan. Her geçen gün insani birçok iyi ve güzel hasletlerimizi kaybetmeye devam ediyoruz. Derin uykulara dalmış, kendi anlamımızın farkına varmadan, baş döndürücü konformizmin tutkusu ve rehavetine kapılmışız gidiyoruz. Ne bu dünyayı eşrefi mahlûkat manasında yaşayabiliyoruz, ne de uhrevi hayatımıza azık hazırlayabiliyoruz. Güç, para ve kibrin kötülüğü bizi mahfettiği gibi normal düşünme yetimizi de her geçen gün kaybettiriyor maalesef.
Ah Mavilim, ne dinginliğimiz, ne de dinlememiz kaldı. Hayvanların koklaşarak anlaştığı kadar konuşarak anlaşamıyoruz işte. Fındık kabuğunun içini doldurmayacak kadar çok ama çok konuşuyoruz, konuşurken tefekkürümüzü kaybettik. Hayatımız komplekslerle dolu; dikkat çekme, onaylanma duygularıyla dolup taşarken, özümüzden koptuk.
Hani Mavilim geçmişte seninle dertleşirken çok ama çok ümitlerimiz vardı ya, gelecekte insanlığın dirilişinden ve değişiminden bahsederken çok umutluydum, inan bana mavilim umudumu korumaya çalışıyorum sadece… Sen söyle Mavilim zayıflık, çaresizlik, korkaklık, umutsuzluk bize yakışmaz değil mi? El hak doğru! Dosdoğru istikametten şaşınca, Rabbimin bizlere yardımı azaldı, imanlarımız zayıfladı, bereketimiz tükendi sanki, ne diyorsun Mavilim savruluyoruz savrulurken yok oluyoruz sanki, öyle değil mi!
Evet mavilim sahile vuran dalgalarının hırçınlığıyla adeta bize mesaj verircesine, kalkın kendinize gelin, yüreğinizi ve cesaretinizi toplayın, Yaradan’ın ipine sımsıkı sarılın, insanlığın geleceği için çok çalışın, yeryüzüne hakkın galip gelmesi için çaba sarf edin, dediğini duyar gibiyim. Mavilim, umutsuzluğumuza umut, korkaklığımıza cesaret, yüreğimize o güzelim temiz sularını serptiğin için sana çok teşekkür ederiz.
Mavilim, fani dünya en kıymetlilerimizi birer birer elimizden alıp götürüyor. İyi de bunca musibete rağmen neden insanlık hala derin uykuda. Hani Rabbim ilahi kelamında biz inananlara, "Neden düşünmüyorsunuz, neden akletmiyorsunuz…" diye bizleri şiddetli bir şekilde uyarırken, biz Rahmana yakın olmak için akletmeyi ıskaladık gitti.
Peygamberimiz, inananlara “Ölmeden önce ölünüz” derken biz ölümü kendimize yakın görmediğimiz gibi, düşüncemizden de uzaklaştırdık maalesef. Ölüm sadece ölenlere gelir anlayışıyla, ölüyü toprağa gömerken, bizler de ölümü yüreğimizin en derin ve kuytu köşesine bize uğramayacak hissiyle gömdük be mavilim.
Nasip olur mu bilemem, bir daha ki sefere görüşmek dileği ile şimdilik hoşçakal MAVİLİM.
Yazıma Üstat Sezai Karakoç’un o güzelim dizeleri ile son vereyim.
Ve onlar teslim olurlar.
Gececinin bitişini kutlar o zaman sabah kuşları.
Ve cennetten “selam selam” sesleri duyulur.