“Mektepten Memlekete Bir Şehir Estetiği VAN” Üzerine

Veysel KOŞAR

1986 yılı benim için önemli bir tarihtir. Zirai Donatım Kurumunda çalışan babamın tayininin Erciş’ten Van’a çıkmasıyla benim ve ailem için yepyeni bir sayfa açılmıştı. Bu sayfanın adı Van’dı. İlk mahallemiz Halilağa Mahallesi oldu. Kerpiçten “Nazire Ezenin Damı” ismi ile maruf, tanınan tam bir Van evinde artık Van safahatı benim için başlamış oldu. İskele, Selimbey, Hafıziye ve Alipaşa Mahalleleri çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği, silinmez anılar biriktirdiğim mahallelerdir. Kalesinden Erek Dağına; Amik, Molla Kasım, Ayanist’en Edremit’e kadar havasının suyunun bana nüfuz ettiği bir şehirdir Van. Binay-ı ömrümün esas duvarları, kolonları, kirişleri Van’ da atıldı desem yeridir. Sadece coğrafyası ve mekânları ile değil, insanları ile beşeri ilişkileri ile belirgin olarak beni yoğuran bir şehirdir Van. Eğitim  hayatımın tüm safhalarına ait diplomalarım Van’ dan alınmadır. Yani Van , “benim için çok kıymettardır.” Böyle olunca Van’a ait Van’ı anlatan, Van’ı gösterenler ilgi alanıma girer.

Van, benim çok hoş olunca Van’ı çok hoş anlatan bir eser ele geçer de okunmaz mı? Okunur elbet ben de okudum. Evet bu eserin adı “Mektepten Memlekete Bir Şehir Estetiği VAN”.  Kitabın yazarı tam bir Vanlı Sait Ebinç. Sosyal medya ortamında da yazdıklarını takip ettiğim Ata ecdat lisanı ile bu zamana köprü kuran bir kalem. Kocaman bir maziyi, bu zamanın evlatlarına bakiye bırakanlara vefasını yazılarındaki dil ve üslup ile gösteren ben “mirasyedi bir yaramaz çocuk” değilim diyen bir âdem. Kullandığı dil ve üslubun efsunlu havasıyla iç dünyasını gözlemlemeye satırlarıyla pencereler açan Van şehrini kendisine yerleştiren sevdalı bir yürek.

“Sen Sivas’ı seyret ben de yar seni” diye bir türkü vardır hani. Sait Ebinç  Hoca da bu kitapla geçmişten geleceğe  Van’ı seyretmiş, okuyucular da Sait Hocayı seyrediyor olacak. Zira Sait Ebinç Hocadan, Van görünecek.

Mektepten Memlekete Bir Şehir Estetiği VAN kitabı aktarmak istediklerini sekiz bölüm halinde okuyucularına aktarmıştır. Cumhuriyetin ilanından evvel kalenin güney batısına düşen Eski Van şehrinden başlayarak 1990’ lı yıllara kadar tam bir şehir olan Van’ ının güzel bir betimlemesi tasviri yapılmıştır. Van’a kimlik kazandıran belirgin insani, coğrafi ve kültürel değerler tüm hissiyatıyla ölüm vakti gelenin gözü önünde geçen film şeridi satırlara kendini bırakmıştır. Niçin “ölüm vakti gelenin gözü önünde geçen film şeridi” gibi tabiri kullandığımı kitabı okuyunca daha iyi anlayacaksınız.

Sait Ebinç Hocamın, Mektepten Memlekete Bir Şehir Estetiği VAN' ı okurken o anlattığı Van’ a dair hazları tattığımı, Van’ın Van olduğu yıllara az da olsa şahitlik edenlerden olduğumu anladım. Anlatılan ve benim yaşadığım Van’ın artık geri dönülmez bir maziye evrildiğini tüm burukluğu ile derinden hissettim.

Kitabı okurken kâhi güldüm, kâhi Erek, Kale, İskele gezdim, kâhi daldan bir yaprak gibi sağa sola savrulup durdum.

Mektepten Memlekete Bir Şehir Estetiği VAN şehirlerin bir insan gibi canlı bir organizma olduğunu, insanı insan kılan şeyin aynı zamanda şehir için de geçerli olduğunu anlatıyor. Sait Ebinç Hocam,

“İnsanlar sadece şehirde oturmazlar, şehir de insanların içine oturur. Bir şeyin ismine sahip olmak, onun aslına sahip olmak anlamına gelmez. O nedenle şehirler, yasayla şehir olmazlar, arkalarından taşıdıkları gelenekle birlikte şehir vasfını taşırlar.”

“Bir şehrin arkasında tarih olmalı, gelenek olmalı.”

“Şehirlerin yapısında insanı ‘adam yerine koyma sanatı’ varsa orası şehirdir.” Diyor ve bu dediklerini Van’ı şehir yapan unsurları güzelce kitabına serpiştiriyor.

Mektepten Memlekete Bir Şehir Estetiği VAN kitabında anlatılan renkli güzel örneklerden bir iki tane de paylaşmış olayım.

1950 li yıllarda Marshall yardımlarından nasibini alan Van’ la ilgili orada geçen hikâyeye çok güldüm. Bir partinin şehir için ifade ettiği anlamı güzel bir örnekle izah eden kıvrak zekâyı da takdir ettim.

“Partisiz vilayet, göyneksiz insana benzer.” Demiş Vanlı köylümüz üzerine “bir gaste yazı” yazılır. :)

Mütedeyyin Hacı Ağa esnafının öbür dünyanın avansını, sermaye ve servete tahsil etme” gibi bir cümlelik ancak ağırlığı bin okkalık taşa da denk geldim.

Bir Nigar Eze var ki Remzi Dede namlı bir uşağa; “Gavuroğlunun dığası, bağ bahçede sıtar bırakmadığı gibi şimdi de hediye dadanmış.” Darb-ı meselini söyleten suçüstü bir yakalanma hadisesi var ki Adilcevazlıların da bağ bahçe zamanı şahit olduklarına benzer. Yalnız Remzi Dedenin “nimet, yemek tatma erbabı” sosyeteler buna “gurme” diyor Van’ da bu işi gayrı resmi ilk yapan olduğu söylenebilir. Talihsiz bahtı, onu “gurme” değil de”çakalakapan hırhız” diye tarihe geçirmiş.

Erik ceviz zamanı bağ bahçelere meyve aşırma için yapılan örgütlü faaliyetlerden kitabın yazarı ta çocukluk yıllarından bir tespit, çıkarım yaparak akademik alanda bir bilim insanı olacağının ipucunu vermiş. “Dayağı yiyenle, meyveyi yiyenin bir olmadığı” nı göstermiş.

Ankara’ ta yapılan tahsille girilen jakobenlik havasının Van’da bir dolmuşun “Hani mana gelecağtın itin gızı” tabelasına toslayacağını çok kısa ve net anlatılmış.

Van’ ı istila eden soğuk betonun neticesi olarak; “Suvaroğluna ağıtı yakarken Van’ın da Akköprü’de bir ağacın altında sessiz bir uykuda.”  Artık dönülmez bir akşamda olunduğunu vurguluyor. 

Sait Ebinç Hocam,

Yirmiş beş yıl Van’da kalmış, Van’da 1900 yıllarda bir üniversite hayali kurma ile uğraşmış, Edremit’te temellerini atmış bir koca yüreğin Ermeni mezaliminden sonra tekrar Van’a geldiğinde Van Kal’asının iki minare yüksekliğinde yakıp yıkılan bir Van gördüğünde  “Binler gözüm olsaydı beraber ağlayacaktı.” diyen sevgisi gibi bir derin bağla Van’ ı seviyorum. Gözü, gönlü mamur, mütevazi, şerre kabiliyeti olmayan Altayzadelerden, Türkmenoğullarından, Ekinciler gibi daha nicelerinden hep bir şehr-i Van masettim, içime çektim. Arkadaşlığın, komşuluğun, yoldaşlığın ne menem bir tat ve huzur verdiğini bildim, gördüm. Eserinizin adı, Mektepten Memlekete Bir Şehir Estetiği VAN ama aynı zamanda bir Erciş, bir Adilcevaz havasını alarak da okudum. Kitabınızı okuyan gölün karşı kıyısındakiler de kendilerinden birşeyler  bulacaktır.

Kitabınızda belirtilen Ahlat’ta Ömer Akarçay’ın evinin denize bakan cephesinde yazılanı ben de eseriniz için bir dua olarak burada kullanayım zira kitabınınız, evinizdir…

“İlahi, sen saadetle Ruşen kıl bu mekânı,

Letafetle aziz eyle gelen ahbab, ihvanı,”

Evet sayın okuyucularım “Mektepten Memlekete Bir Şehir Estetiği VAN” hanesine davetlisiniz. Haydi buyrun bakalım.