Eğitimin en çok sevdiğim ifadelerinden birisi herhangi bir şeyi insana "keşfettirmektir." Özellikle günümüz dünyasında yapılan en büyük hata insanlara bilgi yüklemektir. Bu bilgi yüklemenin eğitimin en üst seviyede kabul edilen üniversite de olması daha da gariptir.
Sınıfa gidip oturan öğrencilere nutuk çekerek hiçbir şey öğrenmediklerini defaatle görmüşümdür. Fakat herhangi bir konuda sadece "rehberlik" edip yol göstererek "keşfettirmeye çalışmak" Çin atasözünde geçtiği üzere "bir insana balık yedirirsen bir defa karnı doyar, balık tutmayı öğretirsen ömür boyu karnı doyar" misali daha anlamlıdır. Fakat ne yazık ki halen ilkokuldan üniversiteye kadar eğitimin bütün kademelerinde bilgi yükleniyor.
Bilginin eskimeyeceğini miadının dolmayacağını inanan insanlar bile vardır. Bunu da bedenen modern dönemde fikren ortaçağda yaşayan insanların varlığından değil hatta çokluğundan anlıyoruz.
Bilginin eskidiğini, yanlışlandığını bilmemiz gerekir. Tıpkı Nuh Nebi'den kalma metotlarla tarım yapmaya devam ettiğimiz gibi.
Dedelerimiz vefat etse de karasaban kullanmaya devam ediyoruz. Şunu da sormadan geçmeyeyim. Bugün lise çağındaki birçok gence karasaban nedir bilir misiniz? diye sorduğumuzda o da nedir diyeceklerinden eminim! Belki de karabasan anlar. O da nedir? demeyiniz.
Bilgiyi Keşfettirmek Kalıcı Olur.
Müftülük yaptığım "geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer" olarak andığım ve özlediğim yıllarda din görevlileriyle haftalık seminer programları yapıyorduk.
Semineri sunacak arkadaşa gerekli literatür ve dökümanları temin hususunda rehberlik yapıyordum. O da bir hafta boyunca etraflıca çalışıp konuyu takdim ediyordu. Seminer konularının sunulduğu ortam, ikram ve ihsanları imece yoluyla yaptığımız için çok verimli ve bereketli geçiyordu.
Bir haftanın seminer programında "İslam'a Göre Borsanın Hükmü" konusunu işlemiştik. Aradan on beş yıl geçmesine rağmen semineri sunan arkadaşla karşılaştığımda "hocam! Halen o gün haftalık seminerde sunduğum konuyu unutabilmiş değilim" dediğinde insanlara bilgi yüklemek değil bilgiyi keşfettirmenin daha kalıcı ve sürekli olacağına bir kez daha inandım.
Bu sebepten bugün yapılması gereken insana hangi alanda olursa karta jeton yükler gibi bilgi yüklemek değil bilgiyi "keşfettirmektir."
Siz Ne Yapıyorsunuz
Yazıları okuyanlar siz de yaptıklarınızdan memnun değil şikâyet ediyorsunuz serzenişinde bulunabilirler.
Bir kurumun karar verici konumunda olduğunuzda fazla problem olmuyor. Siz hem karar verici konumunda hem de icraatlerinizi pratiğe dökme makamında olduğunuz için şikâyet etmezsiniz. Fakat kurumun hiyerarşisisinde "zurnanın son deliği" konumundaysanız size ya şikâyet etmek ya da tarihe not bırakma kabilinde yazı yazmak düşüyor. Belki birisi okurda ders alır.
Zygmunt Bauman: "Başkalarının ne yapmaları gerektiği benim sorumluluğumda değil ama benim yapmam lazım geleni yapmam benim sorumluluğumdadır ve bunu yapmalıyım. Milyonlarca, milyarlarca insanın böyle düşündüğünü farz edin. Neler başarılmaz!" sözü ilkeli davranmaya işaret eder.
Yıllar önce ilim ehli birisinden dinlediğim şu hatırayı unutmadım. Hocamıza önemli bir kurumun ikinci adamı/yardımcılık görevi teklif edildiğinde hocamıza dedesi "evladım! İstanbul'da herhangi bir kurumun ikinci adamı/ yardımcısı olacağına köyde karar verici olarak bir numara muhtar ol" demiş. O da daha sonra karar verici olmayacağı hiçbir kurumun iki numaralı yöneticisi olmayı kabul etmemişti. Allah rahmet eylesin.
Keşfettirmek Mutlu Eder.
Hayatımda vahyin rehberliğini unutmam mümkün değildir. Birçok hususta önümü aydınlatmış ve bana yol göstermiştir. Hafızama mıh gibi kazınmış derler ya tıpkı onun gibi sık sık hatırladığım âyetlerden birisi de şudur:
"Kendiniz için özenle ayırdığınız mallarınızdan başkaları için harcamadıkça gerçek erdeme/fazilete ulaşmış olamazsınız; ve her ne harcarsanız kuşkusuz, Allah ondan tamamiyle haberdardır." (Âl-i İmrân, 3/92) Âyet insanların erdem, fazilet ve mutluluğa ulaşmalarının yolunu gösterir. Bunun da tüketerek değil paylaşarak mümkün olabileceğini ifade eder.
Yakında hayatını kaybeden ünlü psikolog Doğan Cüceloğlu sık sık şunu vurgulardı. "Mutlu olmak istiyorsanız başkalarını da mutlu etmeye çalışınız" bu sözleri ne zaman işittiysem zihnime yukarıdaki âyet mıh gibi çakılırdı. Mesela; annelerin mutlu oldukları anlar evlatlarını mutlu ettikleri zamanlardır.
Bir babadan şunu dinledim "Hocam! Yakında çocuğumun düğününü yaptım. Bende farklı duygular meydana geldi. Ne kadar harcama yaparsam yapayım cimrilik duygusunu yaşamadım. Hatta çocuğum için yaptığım bu harcamadan keyif aldım. Bu harcama bana mutluluk verdi.
Üniversitede bir öğrencinin dikkkatini derslerde inanmadığını yani ateist olduğunu söyleyen bir hocasının fakir öğrencilere maddi yardımda bulunduğu çekmiş.
Ateist birisinin imkânı olmayan öğrenciye iyilik yapmasını da garipsemiş. Bu durum öğrencinin içini kemirmiş. Birgün hocasının odasına uğrayarak hem ziyaret hem de zihnini kurcalayan sorusuna cevap bulmak için fırsat kollamış.
Odasına gittiğinde hemen söze girerek "Hocam! İnanır veya inanmazsınız bu tamamen sizin şahsi probleminiz. O konu beni fazla da ilgilendirmiyor. Benim asıl merak ettiğim konu sizin bazı fakir arkadaşlara maddi yardımda bulunduğunuzu öğrendim. Bizim kültürümüzde fakirlere yardımda bulunmak öte dünya için bir yatırımdır. Sizin böyle bir inancınız da yoktur.
Hocası öğrencisine öncelikli çok rahat soru sorduğu zihnini kurcaladığı soruya cevap aradığı için tebrik etmiş. Sonra da söze girerek "sevgili kardeşim! Ben ateist bile olsam duygularım var. Duygu dünyama bazen kulak veriyor ve o istikamette davranıyorum. Sahip olduğum imkânlar fena değil. Aynı gökyüzünün altında beraber yaşıyoruz. Sınıfa girdiğimde yüzünüzdeki tebessüm beni mutlu, yüzünüzün asıklığı da beni de üzüyor.
Güzel sesli sanatçının dediği gibi "ben de insanım" duygularım var.
Fakir insanları gördüğümde onlara yardım yapmaya çalıştığım doğrudur. Bundan da büyük keyif alıyorum. Aldığım bu hazzın bitmesini de istemiyorum. Bir de yardım yaptığım öğrencinin yüzündeki gülücük bana bir hafta yetecek kadar sinerji veriyor. Bunu terk etmeyi de düşünmüyorum. Senin sorunun cevabını verebildim mi?
Öğrenci: "Hocam! Çok teşekkür ederim demek ki mutlu olmak için mutlu etmek gerekir. Keşke bu duyguyu herkese aşılayabilsek" diyerek hocasının odasından ayrılır.
Mutlu olmak istiyorsak ünlü psikoloğun dediği gibi "hiçbir canı ayırmadan hepsine iyilik yapalım. İyilik bizi de insanileştirir."
Günümüz dünyasında iyilik yapmıyorsak insanlığımızı kaybettiğimizdendir.
Türkiye Ekmek Üreticileri Federasyonu Genel Başkanı Murat Kavuncu, günde 120 milyon adet ekmek üretildiğini ve yüzde 10’unun israf edildiğini söyledi. Kavuncu, “Her yıl bu israftan dolayı 1.5 milyar dolar çöpe gidiyor. Bu parayla 500 okul ve 250 devlet hastanesi, 500 kilometre 5 şeritli otoyol yapılabilir” dedi.
İlahî sese kulak verme zamanı değil mi? "Ve o Gün hayatın nimetleri(ne karşı yaptıklarınız) için mutlaka sorguya çekileceksiniz!" (Tekâsür, 102/8)
Kıssadan Hisse: İngiltere'de yaşayan "Somali" li fakir bir kadın, yardım almak için bir radyo istasyonunu arar. Bu radyo programını dinleyen ateist bir İngiliz, bu Müslüman kadınla dalga geçmeye karar verir ve kadının isim ve adresini aldıktan sonra sekreterini çağırarak ona büyük miktar gıda ve yardım malzemeleri alıp kadına götürmesini ister.
Ve sekretere; "Eğer kadın gıdayı kimin gönderdiğini sorarsa, ona şeytandan olduğunu söyle" diye emreder. Sekreter, kadının evine geldiğinde, kadın mutlulukla gelen malzemeleri kabul eder.
Sekreter ona: "Bunları kimin gönderdiğini bilmek istemiyor musun" diye sorduğunda; Fatima isimli okuma yazma bilmeyen bu kadın malzemeleri gönderen ateist İngiliz düşünürü Dr. Timusi Vinter'in müslüman olup adını Abdülhakim Murad olarak değiştirmesine vesile olacak şu hârika cevâbı verir : ”Hayır, ilgilenmiyorum. Çünkü Allah bir şeyin olmasını istediğinde şeytanlar bile ona itaat eder" der.