Alnına yazılana kader, ömrüne yazılana senaryo denilecekmiş meğer. Nasıl yahu, o ne demek denilebilir tabi. Hemen sol yanımın nehirlerinden okyanusunuza döküleyim efendim. Hepimizin bildiği gibi milenyum çağının en büyük tutsağıdır televizyon dünyası.
Televizyon tutkunluğu dışında kendi kendime yetebiliyorum şükür, lakin bazen duygusal yanları tamamlayan bir güzelliği arıyor ruh. Yeni bir ezgi, yeni bir kitap, bir görsel şölen... Daha çok da nostaljiye doyum.
Doksanlar bu dünya için köprüden önce son çıkış gibiymiş. Hal böyle olunca eskinin tadında, yeninin harmanında boğulup gidiyor kıymetli nice gün.
Öyle bir şey oldu ki GÖNÜL DAĞI diye bir dizi başladı. Tamam, kabul, diğerlerinden en büyük farkı, çekimlerinin şehrimizde gerçekleştirilmesi ama senaryonun naifliğinde kaybolduğum birçok nadide an var iken en büyük sebep bu olamaz ki. İmkânsız yani. Nerede olsa kavuşmak isterdim. İzlediyseniz hak vermeniz büyük bir olasılıktır. Doğallığın dibine vurmuş bu dizi ile eskiye olan hasretimi, özlediğim birçok emsalsiz demimi yine yeniden yeşerttiler. Şükür ki hikâyemin, dizinin dibinde bağdaş kurdular.
Sadece bozkırda bir öğretmen kızı olmak mı? Tabi ki değil. Orası şimdilik sır kalsın.
Olur da bir gün yaşlılığımı görmek nasip olursa Türk sinemasından daha yakın zamanlara ait bu diziyi yeni nesile gösterip izletmeyi o kadar istiyorum ki. Çünkü bu dizi kâğıt helvaya kavuşan çocukça bir sevinç, emsalsiz bir kavuşma gibi inanın. Bu arada dizinin ilk üç bölümü ve tekrarları için gerçekten kâğıt helva ve gofretler tedarik etmeye çalıştım. Eskinin tadıyla çok bağdaştırdım.
Gönül Dağı dizisi, yitip gidecek birçok aile sıcaklığına kapı araladı. O tren yolu sahnelerinin sıcaklığı ile sol yanımda bin bir anı demini aldı. Ve ben dedesinin mahallesinde yüzlerce kez treni bekleyerek büyüyen bir çocuk olarak, babaannesinin ekmek yapmak için hazır ettiği patates kokuları arasında büyüyen bozkır kızçesi olarak… O sahnelere her seferinde kalbimi bırakıyorum.
Mesela sizinle küçük bir anımızı paylaşmak isterim. Ciritçi Abdullah karakterinin Taner'e öğüt verdiği sahnenin çekimlerine şahit olduğum gün kendilerini, çekim yerlerini o kadar güçlükle bulmuştum ki. Sevgili ustamız Yavuz Sepetçi'ye kavuşana dek dağ taş bayır bu sefer bulacağız diye umutla aramıştık. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Tepeyi tam aştım karşımda çekilen sahnede Yavuz Sepetçi:
"Bu yolun azığı inanmak katığı umut" diyordu.
Siz söyleyin böyle tevafuk olur mu?
Hani muhteşem sahnelerinden birinde de
"Varmak mı önemli, yolda olmak mı" demişti ya.
O gün kendileriyle o dağ yolun da aynı yolda olmak o kadar kıymetliydi ki.
Hepimizin bağımlı olduğu nice programlar, çetrefili bol nice dizisi vardır. Benim de var idi elbet. Ta ki Gönül Dağı dizisi senaryo olup ömrüme armağan olana…
Gönül Dağından öncesi, gönül dağından sonrası diyene dek.
Beni yakinen tanıyanlar ne yazsam ne kadar betimlesem yanlış anlamaz belki, lakin tanımayan canlara farklı bir bakış açısı katacak dünyalarını sunmayı çok arzu ettim. Haddim değil ne çalışkanlıklarını övmek ne de oyunculuklarını âcizane bir kalıba sığdırmak. O yüzden tam da o noktada ayrılıyor. Merak uyandıracağına inandığım kulvara doğru büyük bir heyecanla yol almak istiyorum. Bendeniz de bozkırda büyüyen öğretmen babasının tayini dolayısıyla birkaç ilçe gezmiş bir can'ım. Tabi yaşıma oranla çok diyar gezmişçesine heybemdedir nice anılarım. Kırşehir 'in Kaman ilçesinde ilk ve orta öğrenimimi tamamladığım senelerde Neşet Ertaş'ı o kadar çok dinlerdim ki. Kaman ceviz festivallerinde, düğünlerde, komşumuzun kızının yanık sesiyle tanıttığı nice türkülerde Neşet Ertaş hep sol yanımın tellerini tıngırdatırdı. Şükür onlarla büyüdük. Hal böyle olunca Gönül Dağı dizisinde her bölüm itina ile seçildiğini duyduğum Neşet Ertaş türküleriyle ayrı taçlanıyor.
Gel gelelim bu emsalsiz proje ile böylesi müthiş oyuncuların semtimize uğraması en büyük şansım oldu. Daha onlar gelmeden ustaları görme arzusu, akranlarıyla tanış olma mutluluğu sarmıştı. Kavuştuklarımız var elbet kavuşamadıklarımızla dilimizde hep "ah şu pandemi." Kendi hayatımı bulmaktan ziyade hepimiz gibi çok bizden bir şeyler olması inanıyorum ki hepimizin ortak paydası.
Bozkırda büyüyen ve sevdayı sol yanında başka bir yerde taşıyan bir can olarak böyle bir projeyi ekranlarda görmeye ne çok ihtiyacım varmış meğer. Bende bu kadar heyecan oldu ise emek sarf eden can'ları varın siz düşünün. Set ziyaretlerinde kendilerini gördüğümde ayrı bir merak, her seferinde acaba neden sorularıyla sarmaş dolaş onları izliyordum. Set arkası hepimizin olmasa da birçoğumuzun merakı değil midir? En azından benim dev prodüksiyonları gördükçe sanatsal merak duygum uyanıyordu. Gönül Dağı ile de bu tatlı tatlı günlerime sunuldu. Mesela hani yıllardır oyuncular konuşmalarında söyler ya "Bu başarı sadece bana ait değil, biz arkada kocaman bir ekibiz. Kamera arkasında kocaman bir aileyiz." diye. Ben o aileyi görme mutluluğunu yaşıyorum nicedir. Çünkü bir oyuncunun satırlar dolusu repliklerini şakır şakır saymasına rağmen "kesssstik" nidalarını duyduğum günkü o merak dolu şaşkınlığı anlatamam. Siz şimdi sanıyorsunuz ki karakter rolünü ezberleyememiş ondan tekrar alıyorlar.
Hayır, aksine harikaydı ama ışık açısı için ayrı, ses için ayrı, partneri varsa onun için ayrı çekim yapıyorlar. İşin en hayranlık uyandıran tarafı tam da burası; arka arkaya olmasına rağmen şaşırmadan yine yeniden repliklerini bülbül gibi şakımaları. Dipnot olarak şunu da ifade edeyim ben bu satırları yazarken televizyonda gönül Dağının tekrarı var ve saat gece 02:52 sokaktan gelen bir ses ,an itibariyle karavanları geçiyor. Malum sokağa çıkma yasağı olduğu için set izni olan ekip dışında kimseyi görmek mümkün değil. Sokakları böyle görmek de ayrı bir keyif. Hani dizide ki repliğimizde deniliyor ya;
"Gelmek gitmenin kardeşidir buralarda."
Bozkır da büyümenin güzelliğini ben anlatamıyordum. Dilimde tüy bitmişti. Eski kafalı oluşum bin bir betimlemeye kurban gitmişti. Tam zamanında müthiş geldiniz. Dolu dolu, naif, içten, tam bizden, tam sizlerden…
Birlik beraberliğin olduğu, dostluğu baldan tatlı yaşattığı her bölümün güzelliği pekiyi.
Gönül Dağı hoş geldin evlerimize iyi ki.
İnsan olmayan sevdasına yanar mı? Yanarmış…
İlerleyen bölümlerde final olması bekleniyor denildiğinde çok üzüldüm evet. Lakin her güzelliğin bir sonu vardır elbet. Veda etmek bir hayli zor olur biliyorum. Diğer dizilerden farkı ortada. Kaçımız ailelerimizin yanında rahatlıkla izleyebildiğimiz dizilerle güne veda edebiliyoruz ki. Bu yalınlığa, bizden olanların naifliğine hep ihtiyaç duyulmalı. Milenyumun şatafatına aldanıp nice ihtişamlı prodüksiyonlara aldanmamalı. Sadece sen, ben, biz değiliz. Ortak paydamız kaybedilebilinecek koskoca bir nesiliz.
Uzun soluklu olması en büyük duam. Olur ya dizi biter gider, bıraktığı duygular bin bir hayat eder. Özenilecekse özümüz de ki o hayatlara özenmek kâfi.
Dilerim Gönül Dağınıza hiç ayazlar uğramasın.
Sol yanınızda yeşerttikleri nice güzelliklerle Allah'a emanet olasın.
(Arka fonda Yavuz Taşkın Baharım Sensin çalarken bu satırlar yazılmıştır. Tatlı bir tavsiye olsun.)