Omuzları U olan nesile oranla, bir tık daha fazla haşin yaşanmışlıkları vardır.
Sorumluluğu çok, takati yoktur.
Omuzları ‘n’ olan, yani omuzları düşük nesilin heybesi kederlidir.
Yüreğindekiler hep bedelli tecrübelerle yoğrulmuştur.
Dik yürümenin kuralı boşvermişlikten geçer.
Belki de şimdi herkes gidip aynalara selam verecek.
Ama omuzlara bakıp, analize kalkışmak beyhude bir çaba olur sanki.
Baksak da göremeyeceğimiz bir duruştur ‘n’ neslinin duruşu.
Tam da bakmakla görmek burada vuku bulur işte.
Elin üstünde dünya haritası kırışıklığı olan, toprak kokan yürekler görebiliyor.
İnanın Z kuşağı değil ama omuzları ‘n’ kuşağı var.
Dik durmayı iyi bilirler lakin böbürlenmek sayılır diye heybetlerini gizlemeyi yeğlerler.
‘n’ kuşağı açık örten,
Aza kanaati bilen,
Hayâyı baş tacı eden naif bir kuşaktır.
Öyle ki şöyle bir hikâye aklıma geldi.
70,80 ve 90 yaşlarında üç kardeş varmış. Üçü de henüz 60’larındaymış gibi üçüz kardeş gibi görünüyormuş.
Bu işin sırrını merak edenler toplanıp bu üç kardeşi ziyarete gitmişler.
70 yaşındakine genç kalmanın sırrını sormuşlar.
O da,80 yaşındaki abisine sorulmasını söylemiş: ‘’Benden on yaş büyük olduğu halde, benim gibi 60 yaşında görünüyor! İşin sırrını o bilir.’’ demiş.
80 yaşındakinin evine gitmişler o da 90 yaşındaki abisini işaret etmiş: ‘’Benden büyük olduğu halde 60 yaşında görünüyor, ondan sorun.’’ demiş.
Toplanan meraklı kalabalık, 90 yaşındaki abinin evine gitmişler. Aynı soruyu sormuşlar. İhtiyar delikanlı:
"Buyurun size açıklayayım fakat önce bir şeyler yiyelim, ondan sonra anlatırım.’’ demiş.
Nasipte ne varsa yenmiş. Yemekten sonra sofraya bir karpuz getirmesi için hanımına rica etmiş. Hanımı 90’ına merdiven dayamış genç(!) nine (-ki o da üç kardeş gibi yaşından çok çok genç görünüyormuş),üst kattaki tavandan bir karpuz seçip getirmiş.
Delikanlı ihtiyar, karpuzu beğenmemiş, ’’Daha iyisini getir hanım.’’ demiş.
Kadın gidip yine bir karpuzla gelmiş. Bizimki onu da beğenmemiş, tekrar başka bir karpuz getirmesini söylemiş. Nine yine bir karpuz getirmiş ama onu da beğenmemiş.
Misafirlere, "Hanım iyisini bilemedi, gelin beraber seçelim karpuzu…’’ diyerek meraklı ordusunu tavan arasına çıkartmış. Tavan arasına varınca bakmışlar ki orada sadece bir karpuz var. Genç ninenin hep aynı getirdiğini anlamışlar.
Genç dede misafirlerine, "Şimdi genç kalmanın sırrını anladınız mı?’’ diye sormuş. Misafirler gerçekten hiçbir şey anlamamışlar olan bitenden.
İhtiyar delikanlı, "Karpuz tavanda bir tane değil miydi?’’ diye sormuş.
Misafirler "Evet!" deyince, dede bıyık altından gülerek devam etmiş.
"Hanım beni mahcup etmemek için her seferinde başka karpuz getiriyor gibi göründü. Tavanda başka karpuz mu var, hepsi bir tane işte!’’ demedi. O beni bu güne kadar hiç üzmedi. Aynı şekilde ben de onu üzmedim. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya, yani ne kendi ana babamıza ne de başkalarına kesinlikle yansıtmadık. Yani birbirimizi başkalarının önünde hiç zor durumda düşürmedik, mahcup etmedik. Böylece ikimiz de genç kaldık. Bu davranışları diğer iki kardeşim de hayatları boyunca aynı şekilde uygulayınca onlar da işte böyle genç kaldılar." diyerek sırrı açıklamış.
Ne dersiniz? Var mıdır aramızda böyle ihtiyar delikanlılar, gencecik nineler?
Bir çevremize bakmalı.
Tabi bakmakla görmek…