İslâm son derece mükemmel bir dindir. İnsanların dünyevî ve uhrevi mutluğu için gereken her şeyi emretmiş, zararlı olan her şeyi de yasaklayarak haram kılmıştır. İslâm’da Ramazan ve Kurban bayrımı olmak üzere iki bayram vardır. Bayramlar sevinç günleridir. İslâm bu sevinci toplumun tüm katmanlarına yaymak için Ramazan bayramında fitre vermeyi, Kurban bayramında da kurban kesmeyi emretmiştir. Zira insanlar ekonomik olarak farklı imkânlara sahiptir. Bir kısım insanlar bolluk içinde yaşarken, bir kısım insanlar zaruri ihtiyaçlarını bile temin edemiyor. Bayramlarda fakirlerin de bayramın sevincini yaşamaları için İslâm fitre vermeyi ve kurban kesmeyi emretmiştir. Fitre Ramazan bayramı, kurban da Kurban bayramı hediyesidir. Kurbandan hem zengin hem de fakirler yararlanırken, fitreden sadece fakirler yararlanır. Zenginler ise fitrenin uhrevî yönünden yani sevabından istifade ederler.
Fitre Ramazan orucuyla birlikte Hicrî ikinci yılda farz kılınmıştır. Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre farz, Hanefi mezhebine göre vaciptir. Farz ile vacip arasındaki fark inanma ve inkâr etme konusunda kendini gösterir. Vacibin sübutu kesin olmadığından inkârı kişiyi dinden çıkarmaz. Farzın sübutu kati (kesin) olduğundan inkârı küfürdür. Yapmak bakımından farz ile vacip arasında fark yoktur. Yapıldığı takdirde sevabı yapılmadığı takdirde azabı vardır. Farz ile vacip arasındaki fark Hanefî mezhebine hastır, diğer mezheplerde farz ile vacip ayrımı söz konusu değildir. Hanefîler vacibe amelî farz, farza itikâdî farz demektedirler.
Fitrenin biri veren kişiye, diğeri de topluma bakan iki yönü, iki hikmeti vardır. Kişiye bakan yönüne gelince fitre orucun noksanlığını telafi eder. Kişi oruçlu iken tabii olarak hata türü veya sağair denen küçük günahlar işleyebilir. Bu tür günahlar orucun sevabını noksan eder. Fitre orucun bu noksanlığını telafi eder. Bu bakımdan fitre oruç için adeta manevî bir banyo konumundadır. İslâm bilginleri fitrenin bu yönünü sehiv secdesine benzetiyor. Sehiv secdesi namazın noksanlığını telafi ettiği gibi, fitre de orucu bozmayan ancak sevabını noksan eden fiil ve hareketlerden dolayı oruçta peyda olan noksanlıkları telafi eder.
Fitrenin topluma bakan yönü ise daha da önemlidir. Fitrenin kendisi küçük, fonksiyonu büyüktür. Zira fitre fakire, yoksula, yaşlılara, yetim ve öksüzlere, dul kadın ve yaşlılara bayram sevincini yaşatmaktır. Fitre cebinde harçlığı olmayan kimsenin cebine küçük de olsa bir harçlık koymaktır. Fitre evinde aşı pişmeyenin aşının pişmesine az da olsa katkı sağlamaktır. Fitre sofrasında ekmeği olmayanın sofrasına bir parça ekmek koymaktır. Fitre sofrasında yemeği olmayanın sofrasına bir iki tabak yemek koymaya vesile olmaktır. Fitre fakir ve yoksulun derdiyle dertlenmek, acısını yüreğimizde hissetmek, yılda bir seferde olsa onu unutmadığımızı göstermek, onu tamamıyla açlığın pençesine bırakmadığımızı kendisine ihsas ettirmektir. Fitre elimizdeki nimetin azıcık bir kısmını yoksula ulaştırmaktır. Fitre toplumun tüm kesimlerinin bayram yapmasını sağlamaktır. Fitre zengin ile fakir arasında sosyal bir köprü tesis etmektir. Fitre aciz ve çaresiz insanlara bir yardım eli uzatmaktır. Hz. İbn Abbas da fitrenin bu iki yönüne bir hadiste şöyle dikkat çekiyor: “Resûlullah (s.a.v.), fitreyi oruçluyu boş ve fahişe hareketlerden temizlemek, fakirlere de bir tadımlık temin etmek için farz kılmıştır.”
Resûlullah (s.a.v.) fitreyi buğday, arpa ve hurmadan belirlemiştir. Fitrenin amacı bir kişinin bir günlük yiyeceğini temin etmektir. Bunun için Diyanet bazı verilerden yola çıkarak her yıl fitre için bir miktar belirlemektedir. Resûlullah (s.a.v.) fitreyi buğday, arp ve hurmadan belirlediğinden Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre fitrenin kıymetini vermek caiz değildir. Aksine kişi ekmek olarak buğday yiyorsa buğdaydan, arpa yiyorsa arpadan, pirinç yiyorsa pirinçten verilmesi lazımdır. Hanefi mezhebine göre ise fitre bu şeylerden verileceği gibi, kıymetinden de verilebilir. Hatta kıymeti fakir için daha faydalı ise kıymetini vermek daha faziletlidir.
Netice itibariyle değirmenlerin olup evlerde ekmek pişirildiği köy ve küçük yerleşim yerlerinde fitre buğday olarak verilebileceği gibi, buğdayın kıymeti yani para olarak da verilir. Günümüz şartlarında para olarak vermek daha faziletlidir. Çünkü para fakirin her türlü ihtiyacını karşılar, buğday ise sadece ekmek ihtiyacını karşılayabilir. Değirmenlerin olmadığı ve ekseriyetle evlerde ekmek pişirilmediği büyük metropollerde ise fitreyi buğday olarak vermenin bir anlamı kalmamıştır. Un veya pirinç olarak verilse fakir bundan yararlanabilir, ancak para daha faydalı ve daha pratiktir. Bunun için malî ibadetlerde topluma faydalı olanı yapmak, daha isabetli ve daha faziletlidir. Çünkü malî ibadetlerin asıl amacı, fakir ve yoksul insanların ihtiyacını gidermektir.
Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhep imamlarının görüşlerine gelince bunun da haklı bir tarafı vardır. Çünkü Resûlullah (s.a.v.), fitreyi buğday, arpa ve hurmadan belirlemiştir. O dönemde para fazla yaygın olmadığından ticaretin önemli bir kısmı da takas usulüyle yapılıyordu. Dolayısıyla para günümüzde olduğu kadar çok fonksiyonel bir araç değildi. Fitre de ibadet olup, Resûlullah (s.a.v.) da fitreyi buğday, arpa ve hurmadan belirlediğinden bu imamlar buna taabbudi bir mana yükleyerek bu yönde görüş beyan etmişlerdir. O dönemde onları farklı düşünmeye sevk eden bir neden de mevcut değildi.
İzah etmeye çalıştığımız bu nedenlerden dolayı Hanefi mezhebine mensup olmayan Müslümanlar da Hanefi mezhebinin görüşüne göre amel edebilirler. Zira mezhepler farklı dinler değildir, aksine dinin içindeki farklı fetva ve yorumlardır.
Fitre Hanefî mezhebine göre dinen zengin olanlara vaciptir. Dinen zengin olmak ise kişinin bir nisaba malik olup zekât verecek konumda olmasıdır. Bu nisap para olabileceği gibi, diğer mallar da olabilir. Maliki, Şafii ve Hanbelî mezheplerine göre ise fitre zengin ve fakir herkese farzdır. Bunun sadece bir şartı vardır. Bu da verilen fitrenin bayrım günü ve gecesinde kişinin kendisi ile aile efradının yiyeceğinden fazla olmasıdır.
Hanefi mezhebine göre kişi kendisi ile buluğ çağına ermeyen çocuklarının fitresini vermek zorundadır, eşinin fitresini vermesi vacip değildir, aksine kadının kendisi fitresini verir. Küçük çocuğunun malı varsa çocuğun malından da çocuğun fitresini verebilir. Aynı şekilde Hanefi mezhebine göre kişi anne ve babasının fitresini de vermek zorunda değildir. Şâfiî mezhebine göre ise kişi hem kendisinin, hem de bakmakla yükümlü olduğu eşi ve buluğ çağına ermeyen çocuklarının fitresini vermek zorundadır.
Fitre Ramazan’ın başından itibaren verilebilir, ancak bayrama yakın günlerde vermek daha faziletlidir. Bayram günü bayram namazından önce de verilebilir. Bayram namazından sonraya bırakmak mekruhtur. Bayram gününden sonraya bırakmak haramdır. Hanefi mezhebine göre kişinin ikamet ettiği yerde fakirler varsa fitresini başka yere göndermesi mekruhtur. Şâfiî mezhebine göre haramdır. Ancak kişinin ikamet mahallinde fakirler yoksa fitresini kendisine en yakın olan yere gönderir. Kişi fitresini anne ve babası ile çocukları dışındaki diğer tüm fakir yakınlarına verebilir.