Güre Köyü'nden birinin koyunlarına çoban girer. Kışları Kavurmacılar Köyü'nde, yazları da Baba (Kaz) Dağı'nda geçiren Cılbak Baba, kızını yanından ayırmaz. Ona da boş kalmaması için bir miktar (12) kaz alır. Dağa birlikte çıkar inerler.
Cılbak Baba yaşlanmaya, kız büyümeye başlayınca ikisinde de ermişlik olayları görülmeye başlar. Örneğin yaz ayları yaklaştığında koçun boynuzuna dolanan yılandan dağa çıkma zamanının geldiğini ve sonbahar başlangıcında yine bir yılanın koç boynuzuna dolanmasıyla kışlaya göç etme zamanının geldiğini anlamaları, Cılbak Baba'nın İstanbul'daki kardeşi Mesci Baba'ya mendille kar götürmesi ve tavanda asılıyken erimeye başlayan karın suyunu Mesci Baba'nın "Babamoğlu dağ başında evliyalık olmaz. Topla kendini..." ikazıyla durdurması, diğer çobanlar koyunları için çardak yaptıkları halde onun çardak yapmayarak, koyunlarını ince bir bulutla güneşten koruması ve havalandırması gibi.
Kıza gelince, bir gün kızın kazları havalanarak Bayramiç ovasına inip yaz mahsulüne zarar verince şikayet gelir. Baba kızını ikaz eder. Bundan haberi olmadığını söyleyen kız, eteğine doldurduğu taşlarla yaklaşık 1 km. çapında bir avlu çevirir. Bundan sonra kazlar bu avludan dışarıya çıkmamış. Buraya "Kaz Avlusu" denmektedir. Kartalçimen çeşmesi bu avlu içinde bulunmaktadır.
Baba yaşlanınca Hac'ca gitmek ister ve kızını Güre Köyü'nde bir imam ailesine emanet eder. Uzun süren Hac zamanında köy delikanlıları kıza evlenme teklifinde bulunurlar. Kız bu teklifleri kabul etmeyince bunu gurur meselesi sayarak yorumlar üretmeye başlarlar. Yorumlar kısa zamanda dedikoduya ve iftiraya dönüşür. Baba Hac'dan dönünce dışlanır ve kızını öldürmeye karar verir. Evden çıkınca kıza bozuk yumurta atanlar olur. Bu nedenle çocuklar ona "Sarıkız" adını verirler. Köyün kenarına çıkıldığında Sarıkız kendisine hakaret edenlere bunun yanlış olduğunu kabul ettiremeyince beddua eder. Baba ile Sarıkız şimdiki Sarıkız Tepesine çıktıklarında Baba abdest almak için kızından acele su ister. Ancak verilen suların tuzlu olduğunu gören Baba tatlı su ister. Anında verilen tatlı sudan şüphelenen Baba, niçin tuzlu su verdiğini sorar. Kız da "Acele ettiğin için denizden alıverdim" cevabını verir. Bu durum karşısında kızının ermiş olduğunu anlayan Baba pişman olur. Kızına "Kızım ben sana inanmamakla büyük hata ettim. Senden özür dilesem beni affedersin ama senin yüzüne bakacak halim kalmadı. En iyisi sen burada beni bekleyedur, ben şöyle bir gezip geleyim." diyerek kızı yanlızlığa terkeder. Baba görünmez olunca dağın üzerine korkunç derecede siyah bir bulut çöker. Çobanlar bunun tehlikeli olabileceğini düşünerek kendilerini koruma altına alırlar. Saatler sonra kalkan bulutun ardından çobanlar çevreyi gezdiklerinde onları iki ayrı tepe üzerinde ölmüş olarak bulurlar. Oralara gömerek taşlardan türbeler yaparlar.
Olay nesilden nesile anlatılıp gelirken, çobanlar birgün Kırklar Semahı Düzlüğü'ne pamuk gibi bir bulutun indiğini görürler. Bunun hayırlı bir bulut olabileceğini yorumlayarak yanına gitmeye karar verirler. Yaklaştıklarında bulut açılarak hafif sis şekline gelir. Bunun içinde saçlı ve sakallı kırk tane şahıs büyük bir daire olarak semah oynamaya başlarlar. Bundan çok etkilenen çobanlar semaha ara verildiğinde onlara "Biz sizleri çok sevdik. Siz kimsiniz? Nereden gelip nereye gidiyorsunuz?" diye sorarlar. Onlar da "Bize kırk evliyalar derler. Biz destekçi grubuz. Şu anda Türk Orduları Avrupa'ya ayak basmaya gidiyor. Onlara destek vermeye gidiyoruz." cevabını verirler.
Tarih olarak bu olayın 1356 yılına rastladığı anlaşılmaktadır. Semah yeniden başlayınca sis de koyulaşmaya başlar. Pamuk gibi olunca uçup Avrupa ufkunda kaybolurlar...