Satılık Devrin Kadim Eşyaları

Meltem ÖZÇELİK

Eskiye dair ne varsa, artık hepsi satılık devrin malları arasında.
Doksanlar köprüden önce son çıkışımdın benim.
Bir harmandın, yaşadığım her anı bir devrim.
Eskinin tadını doya doya yaşadığım.
Acılarımla sevinçlerimle büyüdüğüm o eve veda etmekte yaşanmışlıklarımın demirbaşına eklendi.
Dedelerim ve ninelerim hakkın rahmetine kavuşunca el öpmeye gidecek hane-i saadet kalmadı.




Gaz lambasını,
Tuşları dönmeli ev telefonunu,
Tel dolabı, tabakların dizildiği tül perde ardındaki rafları,
Sedir minderlerine örtülen eski dantel örtüleri,
Çaydanlıklar soğumasın diye örtülen el emeği mini örgüleri.
Soba üzerinde kaynayan güğümü,
Babaannemin, amcamın oğlu ile kim önce bitirecek yarışı yaptırdığı tarhana çorbasını,
Ninelerimin mahalle fırınında teknelerle yaptığı patates kokulu ev ekmeklerini,
Kalabalık sofralarda soba üzerinde ki, o kızarmış ekmekleri paylaşmayı,
Yer yatağındaki rahatsız rahatlığı,
Yüklüğü (yer yataklarının üst üste dizildiği yerleri) yıkmada ki çocuk sevincini.
Gelen misafir çocuklarına, minderlerden ev yapmayı.
Ninemin çaputtan yaptığı bez bebekleri.
Dedemin durmadan çalan, o radyonun rafında biriken takvim yaprakları..
İlim dolu o yapraklara kıyılamayan, bir ev vardı.
Bahçesinde güldür güldür tulumbanın aktığı,
Koca bir devrin battığı ev.
Kayıp gitti anılar heybemizden.




O evdeki, en büyük hayat bilgisi dersi, notları arasında;
Kızsan da büyüklere saygıyı,
Küçükleri sevmeyi öğrenirken.
Tabi çözümleyemediğim bin bir bilmece olan,
Akrabalık kavramlarının çetelesini de tutmuşluğum vardır.
Hani bilirsiniz ya. Bayramlarda gelenlerin elini öper iken 'kızım biliyor musun bu kim? Falanca amcangilin oğlu' gibi gibi.
Sınırsız hizmetin dibine vurduğum,
O evin kızarmış ekmek kokulu günlerine özlemle veda edildi.
Evin önünde dedemin üzerine oturup beklediği, benimde oracıkda dedemin camiden gelmesini beklediğim tabure görünümlü taşın üzerinde son kez oturmuştum.
Garajın oradan anıların çıkmasını bekler iken,
Gidenlere rahmet, kalanlara selamet dilemekten başka çare bulamadığım bir dem yaşadım.
Evimiz tren yoluna çok yakındı.
Tren yolunun yanında NECİP FAZIL KISAKÜREK parkı vardı.
Mahalle bakkaliyesinden aldıklarımla hep oraya gider idim.
Çocukluğum o tren yolunda geçti.
Tren yolunda paylaşılan fotoğrafın arka fonunda ki camiyi göreceksiniz. Dedemi hep oradan karşılamaya giderdim.



Nereden bilirdim bir gün o camideki soğuk taşın üzerinde nineme veda edeceğimi..
Tren sesiyle içimi kıpır kıpır edip,
Uçak sesiyle delice korkarak büyüdüğüm evde,
Anı saymak istediklerime el uzatırken hiçliğe yol alma vakti idi.
Sandıklar açıldığında bir bir çocukluğumu avuçlarıma almıştım.
Benim ve kardeşimin küçük gelenleri, siyah beyaz film gibi.
Nostalji kokulu nadide eşyalar sepetlerde,
Kolilerde ev talan olmuş vaziyette,
Artık ağır ağır inme vaktiydi o basamaklardan .
Parmaklıklara tutunurken,
Babaannemin küçükken, hadi kümes de yumurtalar var mı bak gel dediği kümese,
Kurban bayramlarında kurbanı sakladığımız,
Boynuzlarıyla kapısına vurup vurup gece boyunca uyutmayarak küçüklüğün korku filmi sahneleri olan,
Yavru kedileri beslediğimiz, üç tane tavşana ev sahipliği yapan o kömürlüğün kapısına bakarak..
Maaile toplanıp, nice bayramlar kutladığımız asmanın altından ağır ağır yürürken, kayısı ağacının mahsunluğu ile kışı iliklerime kadar hissettiğim bir anda veda ettim.
Yerine gelmeyecek duyguları o avluda bırakırken çağın girdabına doğru yola çıkmışım meğer.
O kapılar bir daha kimlere mutlulukla açılacak bilmezken, ben musallaya götürdüğümüz sevdiklerimizin anılarıyla hayata devam edecektim.
Sevgili küçükler kulak ardı etmemeniz duası ile,
Bir kaç naçizane tavsiyeyi sizlere emanet etmek isterim:
Büyüklerinizin olduğu devrin kıymetini bilmekle kalmayın, sarıp sarmalayın.
O günlerin kokusu,
O kalabalık sofraların buğusu hiçbir yerde olmuyor.
Dede evlerine vedalarda,
Adım adım duvardaki siyah beyaz anılarda inince.
Her şey yalan oluyormuş,
Sağ iseler, onlarla yaşayın.
Lakin onların gönüllerince yaşayın.