Sıfırlanılan An Ölüm

Veysel KOŞAR

Bize acı gelen, ciğerleri yakan ve tadımızı kaçıran ölüm, herkesi etkilediği gibi beni de etkiler. Her nefis sahibinin muhakkak tadacağı ölüm hadisesi, hayatımızın en çarpıcı ve öne çıkan gerçeğidir. Bende yeri hep olan bu çıplak vaka nedeni iledir ki, ölümü anlatan ve ayrılığı işleyen şiirlere ve yazılara daha fazla ilgi göstermişimdir.

İnsanoğlu fıtraten ebed yani ölümsüzlük arzusu ile yaratıldığından, elinin ulaştığı ve gözünün ulaştığı her şeyi de bu ebed hissi ile sahiplenmek ister. Elinden kaçmasına, gözünden kaymasına gönlü müsaade etmez.

İslami bir tabirle insan, samediyet aynası olarak dünyaya gönderilmiştir. Bu ne demektir denilirse konumuza bakan yönü ile kendi anladığımı kısaca belirterek izah edeyim. Yaratanımız hiçbir şeye muhtaç değil iken ve her şeyin kendisinin izin ve kudretine bağlı olma durumu 'samediyet' olarak izah edilir. İnsanoğlu bunu kalben ve vicdani olarak bunu hisseder ve bilir ve bu his iledir ki ‘ele güne muhtaç olmamak’ için çırpınır. Çırpınır çünkü insanda acz ve fakr denilen iki öğe ön plana çıkar. Acz ve fakr, ayna olmanın kayıtlı yani sınırlı halidir.

Acz, bildiğimiz isimlendirme ile acizlik, kudret yani güçte sınırlılık, kendisi dışındakilere söz geçirememe hali…

Fakr, fakirlik yeterli imkânı bulamama, sermayesizlik, bilgisizlik, donanımsızlık ve hayata dair kanunlara karşı cahillik, alt yapısızlık, üst yapısızlık…

Ruhtan fışkıran ebedilik aşkı, bu aşk ile hayatına hükümranlık ve bu aşkı, hükümranlığı tırpanlayandır acz ve fakr…

Ölümle sıfırlanılan anda, imdada yetişen tek teselli inanç.

İnanç; emanet düşüncesini, ahirete imanı ve cennet ümidini besleyip sabır olarak kendini göstermese acaba yeri ne ile dolacak? Kendisi ve yakınları için ebedilik arzusunu, kavuşma tesellisini hangi iksir karşılayacak?

Her hadisenin arkasında kritiği yapılacak çok hikmetler yatmaktadır. Ebedilik ve ebedilik tutkusu, kudret ve zenginlik ancak ölüm ile acz ve fakr ile daha iyi anlaşılabilmektedir. Sıfırlanılan noktada, kudret sahibine inanç ve verdiğine rıza ile ölümün perde arkasında nihayetsiz varlığın iz düşümleri sabrı müjdeliyor.

Ve… Canımız, cananımız, atamız, ecdadımız ve neslimiz…

Malımız değil uhdemize verilmiş bir emanet olduğu anlaşılıyor. Hükmümüz ve irademiz söz geçirememesinden belli zaten.

Bu emanetler kabiliyetlerine göre âlem çarşısında bir resmigeçit yaptılar yapacaklar. Bir mektup gibi kendilerini okuttular okutacaklar.

Geçici bir ayrılığın hüznü ile bize de okumak ve tevekkül ile karşılamak düşüyor.