Erciş’e bir arkadaşımla otlu peynir almaya gitmiştim. Biliyorsunuz Van ve Erciş'te otlu peynir meşhurdur ve Van Gölü havzası için kahvaltılarda otlu peynir olmazsa olmazıdır. Neyse beraber gittiğim arkadaş, alışverişten anlar herhangi bir ürün alırken neye dikkat edilir iyi bilirdi. Yağı yerinde güzel peynir almak için erkenden gitmek lazım tabi. Biz de erkenden gittik. Bir iki yere bakıp peynir satanları gezerken meydanda yüzü gözü temiz birinin önünde durduk. Peyniri tattık diğerlerinden pek farkı yoktu. Arkadaş peynir yağlı mı, temiz mi, hangi köyden derken kısa sohbet sonunda peynirini alalım dedi. Normalde çok gezen, soruşturan arkadaşım bu defa işi kısa tuttu. Merak ettim niye hemen bu peynire karar verdin, dedim. O da satıcıyı gözlemlediğini, yakasına baktığını yakasının temiz olduğunu, yakası temiz olanın peyniri de temiz olacağını söyledi. Bu peynir alış verişi üzerine akli ve kalbi temizliğin, bedene ondan da muamelelere yansıması üzerine bir beyin fırtınası yapmış olduk.
Neyse gel zaman git zaman aynı arkadaşla Van dönüşü Adilcevaz değil komşu ilçenin sanayisine işimiz düştü. Benim de bir araba satın alma niyetim var. Tanıdığım, bildiğim ve arada işlerimi de yaptırdığım esnafa vardık. Selamdan sonra bir iki kelamdan edince model olarak beğendiğim arabayı gördüm. Satılık mı diye sordum. Ooo tam dost arabası her şeyini yenilemişim, pulunu yatırmışım, sigortasını yapmışım sorunsuz binersin kaçırma bunu, tekrar diyorum dost arabası, dedi. Arabaya yanaştım alıcı gözle bakıyorum ama araba kaportasıyla, döşemesiyle duruşuyla sanki bana gelme diyor. Ama arabanın sahibi olan esnaf tanışım öyle övüyor ki gözüm ile duyduğum arasında tereddütte kaldım. Tanıyorum adamı, yabancı değil beni göz göre aldatmaz diyorum ve ona beni kandırmasını yakıştıramıyorum, yakıştırmak istemiyorum. Fiyatını da düşük değil hani. Almasam ayıp olacak durumuna duygusuna kapıldım. Bu arada kaşla göz arası arkadaşa baktım, hiç yanaşmıyor, olumlu olumsuz bir şey demiyor. Baktı ki durum kötü, vakit geçiyor bir yere uğrayıp gelelim diyerek beni uzaklaştırdı. Yolda, ya hu bu senin tanışın ama araba ile söyledikleri arasında tezat var görmedin mi aşırı övenden, hiç kusur kondurmayandan mal alınır mı, neredeyse evet diyecektin dedi. Bir iki şey daha söyledi. Ben o gün tanış olmanın, akrabalık bağının, tabelasında en usta yazsa bile yazsa bir kişiyi esnaf, dürüst ve ahlâklı kılmada yeterli olmadığını yaşayarak öğrenmiş oldum.
Pek haz etmediğim bir kavram var “ fırsata çevirmek”. Sanki bu aç gözlülüğün, menfaat devşirmenin, nemalanmanın bir ön adımı gibi. Oysa ticaret, alış veriş, beşeri ilişkiler ihtiyaç karşılamak ve ihtiyaç görmek içindir. Makul ve ölçülü olarak ezmek için değil beraber kalkınmak içindir. Sütü, peyniri yağını ayırarak satmayı imansızlık olarak gören bir toplumduk hâlbuki. Ya okumuşumuzda, mürekkep yalamışımızda durum nasıl? Çok şükür, görgüsünü, bilgisini ve makamını yağını alarak pazarlayanlar bizim bu ehli tahsilde yok, diyemiyoruz. Dost işi nakaratıyla yürüyor işler.
Oysa yakası temiz olmak, nezih bir insaniyet taşımak, saygıyı esas tutmak, ihtiyaç gidermek, zelil pespayelikle değil, vakur duruşla gözü gönlü tok tutmakla olur. Emekle kazanılmış sermaye, alın teriyle yenilen ekmek sahibini ne oldum delisine çevirmez. Topluma hasetlik de vermez, insanı hasit de kılmaz.
İnsani olgunluk, kemâlât belli bir eşiği aştıktan sonra kendini gösteriyor. İnsanı kâmil kılan değerler para, mülk ile hatta diploma ile de olmuyor. Yaşadığın yerin kent veya köy olması da önemli değil. Sahip olunan statü veya sınıfla da adam, insan olmaz. Bir insanın hali aldatmaz, aldanmaz olmalı. İşini, memuriyetini, alış verişi, statü/konumu hatta verilen merhaba ilerisi için ileride fırsata devşirmek içindir dedirtmemek lazım.
“Mevlana’nın “Mesnevisi”nde geçen şu hikâyede alınması gereken çok dersler var:
Hz. Süleyman’ın başındaki tacı eğrildi. Böylece onun sultanlığı sarsıldı, aydınlık gündüzü, gece gibi karardı. Hz. Süleyman dedi ki: “Ey taç, neden başımda eğrilirsin?” O eliyle tacı düzelttikçe taç eğrilmekteydi. Tam sekiz defa doğrulttu, sekiz kere eğrildi. Dedi ki: “Ey taç bu hal nedir? Eğrilme artık!” Taç dedi ki: “Beni yüz kere doğrultsan yine eğrilirim. Çünkü ey güvenilir, inanılır kişi, sen eğrilmektesin.” (Dünya Sultan Süleyman’a kalmamış... - Ahmet SEVGİ)
Toplum olarak kalkınmalı ve zengin olmalıyız iyidir ancak kültür ve medeniyetimizin terbiye sistemine göre kalkınır ve zenginleşebilirsek. Yoksa bencillik, hoşgörüsüzlük, kabalık, dimağda ve kalpte yoksunluk yakamızın kiri olur. Önce insanilik ve medeniyet açısından kalkınma ve zenginlik sağlanamaz ise Sait Ebinç Hocanın Mektepten Memlekete Bir Şehir Estetiği Van kitabında ifade ettiği “Zenginlik, kültürle at başı gitmediği için çoğunlukla adamın arabası ile kendisi arasında en az üç yüz yıllık boşluk var.” Gibi bir durum ortaya çıkar.