Zeki Tan Hocam,
“Güvenli Toplumun Cazibesi” yazınızı okudum. "Net ifade için uzun yazmak, uzun değildir." demişler. Yazılarınızın uzunluğu ile ilgili eleştiriler bence yersizdir. Siz içerik ve üslup olarak bizi doyuran yazılar yazıyorsunuz Allah razı olsun.
Hocam, yazınızı okudum okudukça düşündüm. Bir başkasının bilmediği değil düşündüklerim. Olsun hani sizinle sohbet niyetine istifademize binaen yazı olarak kayıt altına almış olayım.
Sayın Hocam, yazdıklarınızdan kısaca anladığıma göre;
Ahlâk olmayınca güven,
Güven olmayınca toplumun yaşama cazibesi kalmaz.
Oysa ahlâk anlayışı çok dar çerçevede bırakmışız ki. Oysa Ahlâktan kasıt;
Dürüstlük,
Doğruluk,
İtimat,
Aldatmamak,
Hileye meydan vermemek,
Üzerindeki sorumluluğun gereğini eksiksiz yerine getirmek,
Mış, miş gibi davranmamak vs vs daha çok ön planda olmalıydı.
Bizde şimdi ahlâk daha çok hanımların saç başına, kılık kıyafetine, gençlerin seküler yaşamı ile tutum ve tavrına indirgendi. Bence bu, yukarıda saydığım temel ahlâki değerler erozyonunun sonuçlarından bir kısmı. bunu örtbas etmek için de tribün ve mahalle Müslümanlığına büründük. Acaba Hocam ,biz münafık mı olduk?
Çekirdek aile ten alt topluluk birimidir de bizde aile yönetimini büyüklere göre sonra akrabalara göre, sonra mahalleye , sonra büründüğün statüye velhasıl; “El âlem sonra ne der.’ e göre yürütülür. Aile içinde kimin postu kavi ise onun tutum ve anlayışı amir olur. İşi hürmete, saygıya ve bağlılığa bağlamak eli güçlü tutan kuvvetli argümandır. Dayanışmayı tam koşulsuz itaat saydık. Kırık, dökük yen içinde kaldı.
Dışımızı cümlesine kalaylı göstermek için içimizin kalayına vay düşürdük.
Alakasız düşecek belki de İlkyardım seminerinde kazazede için bize solunum var mı diye “ bak, dinle, hisset,” üçlemesini öğretmişlerdi. Ta ki ona göre temel yaşam desteğine ihtiyaç var mı yok mu?
Hocam, ilk toplumsal temelde, bak-dinle ve hisseti yapamadık. Birbirimizin temel önceliklerini bilemedik bir de işimize gelmiyorsa bilmek istemedik. Hadi ikincisini es geçelim temel öncelikler için devam eden süreçte temel insani yaşam desteği için sabrı bıraktık, olmadı problemleri baskıladık, takatten düşünce açığa çıkınca savunma, çatışma yöntemini seçtik. Sonuç getirmeyince sorumluluktan, ödevlerimizden ve battı balık yan gider hesabı maddi manevi firarla hayatı yaşanılmaz kıldık.
Ahlâki değerlerle donanmak, ayakta tutmak ve sürdürebilir kılmak gerçekten çok zor, hep emek, gayret istiyor. Önce kendinle mücadelen gerekiyor. Beklemek var, elem var... Bu asırda Hazın ve hızın verdiği peşin ücrete ulaşmak kolay olunca onun hatrına erdem denen ahlâkı dar ağacında biz astık. Haliyle boynu burulanı daha geniş çerçevede, dairede görmek mümkün olabilir mi?
Savaşta mızrak uçlarına asılan Kur’an yapraklarını asarak merdane meydana çıkmayanlar gibi biz de bildiğimiz ve uygulayamadığımız, davranışa döküp, içselleştiremediğimiz eksiklerimizi; dilimizdeki ateşli hitabetimiz, vatan, millet, Sakarya türkülerimiz, asil kanımız, soylu geçmişimiz, yüce atamız, şanlı ecdadımız gibi teranelerle örtmeye çalıştık.
Bu sari hastalıklı hal tüm bünyeyi sarınca da Hocam, toplumu oluşturan azaları da iltihap bağlıyor. Nefesimiz, zihnimiz ve kalbimiz olacak gençler, çoklu organ yetmezliğine maruz kalınca ahlâkı ve toplumun yaşam cazibesi sekerata düşüyor.
Sonra diyoruz ki bu toplum, bu millet niye böyle?
Hocam, her bir satırında büyük bir fikir emeği olan “Güvenli Toplumun Cazibesi” yazınızdan hareketle ortaya saçılan düşüncelerimin, bölük pörçük ifadelerini buraya iliştirdim.
Dimağınızın bereketi eksilmesin.
Selamlar…