Taş Yontucuları – Taş Ustaları
Taş Taş ocaklarından kaba olarak çıkarılan taşı çeşitli amaçlar için kullanılmak üzere işleyen, yontan, şekil veren, süsleyen ve gerektiğinde üzerlerine çeşitli yazılar yazan ustalara taş yontucuları veya taş ustaları denmektedir.
Taş Taş ocaklarından kaba olarak çıkarılan taşı çeşitli amaçlar için kullanılmak üzere işleyen, yontan, şekil veren, süsleyen ve gerektiğinde üzerlerine çeşitli yazılar yazan ustalara taş yontucuları veya taş ustaları denmektedir.
Taş ustalığı, yapıların kesme ve yontma taş kullanılarak yapıldığı dönemlerin gözde mesleklerinden biriydi. Günümüzdeyse unutulmak üzere olan iş kollarından biridir.
Taş ustalarını anlatırken söze taş ocaklarından başlamamız doğru olacaktır. Taş ustalığı taş ocaklarından başlar. Bu mesleği yapan taş ustaları amaçlarına uygun taşları taş ocaklarından çıkarırlar. Bunun için de önce taş çıkarılmaya elverişli taş ocakları belirlenir. Ocaklardan taş çıkarmak, kelimenin tam anlamıyla ekmeğini taştan çıkarmak demektir.
MAĞARAYA DÖNÜŞÜR TAŞ OCAKLARI
Taşçılar ocaklarda, "külünk" denilen kesici ve yontucu aletleri ile zeminde yuva açarlar. Daha sonra yuvalara ağız tarafı ince demir keskiler çakılarak taş blok bulunduğu yerden kırılarak çıkarılır.
Aslında taşı ocaktan çıkarma işi de ustalık isteyen bir iştir. İyi bir taş ustası taşın damarını bularak balyoz ve keskiyle istenilen boyutta taşı çıkarabilir. Bu da tamamıyla taşı çıkaran ustanın maharetine ve becerisine bağlıdır.
Kesilerek çıkarılan taşlar bir kişinin taşıyabileceği boyutta olurlar. Doğup büyüdüğüm Gaziantep’te kara taş denilen yerde taş ocakları bulunurdu. Bu ocaklardan koca şehrin yapı taşları çıkarılırdı. Zaman içinde bu ocakların her biri kocaman birer mağaraya dönüşmüşlerdir.
ZAMANIN MİMARLARIYDI YONTUCULAR
İnşaat alanına yığılan taşların bundan sonraki serüvenleri yapıcı da denilen taş yontucularıyla devam eder. Bu ustalar bir bakıma hem yontucu hem mimar hem de inşaatçı kabul edilirler.
Her mesleğin bir piri olduğuna göre taş ustalığının da piri Hz. İbrahim Halilullah peygamberdir. İnanışa göre Kâbe’nin inşaatından sonra Urfa’ya gelmiş ve Halil Rahman külliyesini yapmıştır. Yanında yetiştirdiği birçok taş ustası da daha sonradan Antep, Mardin, Diyarbakır yörelerine dağılarak mesleğin yayılmasını sağlamışlardır.
Türklerle beraber yaşayan Süryaniler ve Ermeniler de taş işçiliğini öğrenmişler ve kendi kutsal binalarını ve evlerini yapmışlardır.
TAŞ KULLANIMA NASIL HAZIRLANIYOR?
İnşaat alanına ocaklardan getirilen taşlar önce külünk ile düzeltilir, daha sonra tarak denilen aletle dikdörtgen şekilde yontulurdu. Taşlar yontulma biçimlerine göre musavvat, altı ayaklı, beş ayaklı ve açceli gibi isimler alır.
Taşların kenarlarının dik olması için gönye ile kontrolü yapılır. Beş yüzeyi yontulan taşın bir yüzeyi taraktan geçirilmez. Bu yüzeyine taşın sırt tarafıdır. Yapıda kullanılırken yontulmamış sırtlar yapı ustaları tarafından sırt sırta getirilir ve araya harç atılır. Taşın bu yüzeylerinin tırtıklı bırakılmasındaki amaç harcın taşa daha iyi yapışması içindir. Taşın sırtı külüngün sivri uçları ile taş ustalarının maharetli ellerinde şekillenir ve yapıya uygun hale getirilir.
ŞİİR YAZAR YA DA RESİM YAPAR GİBİ İŞLERLER TAŞI
Taş ustalarının kullandıkları aletlerden bir tanesi de "tarak" adı verilen çelik ağızlı bir alettir. Bu alet her iki tarafı keser ağzı gibi ince ve 2-3 mm. diş derinliği olan bildiğimiz saç tarağı şeklindedir. İki tarafı da kullanılır. Taşın yüzeyini aşındırırken bu tarağın dişleri taşın yüzeyinde çizgiler oluşturur.
Taş ustaları taşı işlerken sanki şiir yazıyor, sanki resim çiziyor gibidirler. Kim bilir belki de onlar taşları "yontarken" duygularını, umutlarını, sevinç, keder ve ıstıraplarını taşlara kazımaktadırlar.
TAŞ ÇEŞİTLERİ
Türkler Anadolu’ya geldiklerinde yerleşik düzene geçerken Bizans ve Romalıların taşı yapı malzemesi olarak kullandıklarını görmüşlerdir. Bu dönemden itibaren de, özellikle Anadolu Selçukluları başta olmak üzere taş işçiliği ve mimarisinde, özellikle de dini mimaride eşsiz güzellikte eserler ortaya koymuşlardır. Tarihi İpek Yolu üzerinde kervansaraylar, hanlar, hamamlar yapmışlardır.
Yurdumuzda taş binaların yapımında sıkça kullanılan bir malzeme olan "Sille" taşı Konya ilimizin Selçuklu ilçesine bağlı Sille yöresinden çıkarılan volkanik ve andazit özellikleri taşıyan ve ismini yöresinden alan pembemsi renkli bir taş cinsidir. Konya yöresinde eski binalarda, camilerde, hanlarda bu taş cinsi çokça kullanılmıştır. Sille taşının işlenmesi ve yapıya uygun hale getirilmesi kolaydır. Kolay yontulur ve uzun ömürlü sağlam bir taştır. Sille taşı Konya’dan başka Nevşehir ve Eskişehir illerimizde de çıkarılmaktadır. Sille taşı günümüzde de çıkarılması ve işlenmesi kolay bir taş olduğundan eski taş yapıların yenileme işlerinde kullanılmaktadır. Ayrıca 2000 C°’ye dayanıklı olduğundan yüksek ısılı fırın yapımında tercih edilir. Dayanıklılığı, taşıyıcı gücünün oluşu ve Anadolu da bol miktarda bulunması taşın yapılarda kullanılmasını sağlamıştır.
GÜNÜMÜZE KALAN TAŞ YAPILAR
Yukarıda da değindiğimiz gibi iklimi gündüzleri oldukça sıcak olan bölgelerimizde mimari de sadece yapı malzemesi olarak taş başta gelirdi ve tuğla, briket ve beton gibi yapı malzemeleri kullanılmazdı. Kullanıldığı mekanları yazın sıcağında serin, kışın soğuğundaysa sıcak tutan taş, özellikle Güney Doğu Anadolu coğrafyasına ve iklimine uygun biçimde mimaride öncelikle tercih edilen temel yapı malzemesi olmuştur. Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Diyarbakır, Kars illerimizde bugün hala o güzelim taş yapıların eşsiz güzellikteki örneklerini görebiliriz.
Güneydoğu Anadolu’da kullanılan taş cinsi ise kıymık, minare kayası, havara taşı (beyaz taş) ve kara taştır. Kara taş genelde zemin malzemesi olarak da kullanılır. Bununla birlikte çok sert bir tür olduğundan işlenmesi hayli zordur. Diyarbakır surları kara taştan yapılmıştır. Havara taşı tebeşir gibi yumuşak ve beyaz olup kolay kesilir ve işlenir. Bu nedenle işçiliği de ucuzdur ve geliri düşük olan kimseler tarafından yapılarda tercih edilir. Havara taşı hava ile temas ettiğinde oksitlenir, sarımtırak bir renge dönüşür ve zamanla toz halinde dökülür. Dolayısıyla havara taşı ile yapılan binaların ömrü diğer taşlarla yapılan binalara göre daha kısadır. Bu taşla yapılan binaları yaşatmak ve yenilemek çok zordur. Hali vakti yerinde olan kimseler ise evlerini kıymık veya kara taştan yaptırırlardı. Bu yapılar çok sağlam olup yıpranmadan günümüze kadar gelmişlerdir.
HER YÖRENİN TAŞI AYRI
Bitlis ilimizin Ahlat ilçesinde Nemrut Dağı eteklerinde ismini yöreden alan Ahlat taşı çıkarılmaktadır. Yapı malzemesi olarak kullanılan Ahlat taşı zor şartlarda işlenip kullanılmaktadır. Bu ocaklardan hala bin bir emekle, kelimenin tam anlamıyla "ekmeğini taştan çıkaran" ustalar vardır.
Mardin ilimizin taş yapılar konusunda ayrı bir yeri vardır. UNESCO’nun "Dünya Mirası listesi"ne bir zamanlar girmesi söz konusu olan bu kentimizde taş işçiliğinin en güzel örneklerini görürüz. Bu yapılarda yöreye özgü kalker taşı kullanılmıştır.
Ocaktan çıkarıldığında yumuşak olan bu taş cinsi havayla temas ettikçe sarımtırak renge dönüşür, sertleşir ve dayanıklı bir malzeme haline gelir. Ocaktan çıkarıldığında işlenmesi kolay olduğundan binaların ön yüzeylerinde şekil verilerek çokça kullanılmıştır.
Bu taşlar dantel gibi büyük bir ustalık ve sabırla işlenmiştir. Göz nuru el emeği ve alın teriyle birleşen bu yapılar Güneydoğu Anadolu mimarisinin en güzel örneklerindendir. Midyat ve Mardin yapılarında mimari açıdan pek fark olmamasına rağmen Midyat yapılarında Hıristiyan-Süryani kültürünün derin izlerini görmek mümkündür.
KAYRAK TAŞININ ÖZELLİĞİ
Kastamonu ve Batı Karadeniz bölgemizde de "Kayrak" adı verilen bir taş cinsi kullanılır. Bu taşın diğer bir özelliği kiremit yerine çatı örtüsü olarak yapılarda sıkça kullanılmasıdır.
Kütle halinde çıkarılan kayrak taşı üst üste 3-4 cm. kalınlığında plakaların yapışmasından oluşmuş gibidir. Keski ile bu plakalar biri birinden ayrılır. Şekil verildiğinde döşemeye hazır plakalar gibidirler.
Eski ahşap Karadeniz evlerinin çatılarında kiremit görevini üstlenmiştir. Bugün hala çatılarında kayrak taşı bulunan eski ahşap köy evlerine rastlamak mümkündür.
Kastamonu’nun Çatalzeytin ilçesine bağlı köylerinde kayrak taşı çatılarda, tarla duvarı ya da baca yapımında kullanılmıştır.
Günümüzde sürdürülen inşaatlardaysa ahşap evler yerlerini tuğla ve beton evlere bıraktığından estetik görünümlü bir yapı malzemesi olan kayrak taşı yapılarda ve çatılarda artık kullanılmıyor. Yapılarda artık ahşap kullanılmıyor ve halk işçiliği daha kolay ve sağlam beton evleri tercih ediyor.
Eşimin dedesi rahmetli Satı Öztürk bu taşların neden çatı örtüsü olarak ahşap evlerde tercih edildiğini anlatmış bana da çok ilginç gelmişti. Ahşap evlerin kalaslarını önce el hızarıyla tek tek keserlermiş. Sonra da hiç çivi kullanmadan geçme tekniği ile evlerini yaparlarmış. Bu evlerin çatılarını da kayrak taşını balık pulu sitili döşeyerek kaplarlarmış. Kayrak taşının yüzlerce kilo ağırlığı hem kalasların birbiri üzerine oturmasını hem de şiddetli fırtınalar da evlerin yerinden oynamamasını sağlarmış.
Satı Dede bunu bana anlattığında çok ilgimi çekmişti. Dedelerimizin tecrübe ile becerilerini birleştirerek yaptıkları bu yapılar kendileri hayatta olmamasına rağmen eserleri hiç bakım yapılmadığı halde hala ayakta durmaktadırlar. Yapılarında kullandıkları bu düşünce bana çok ilginç geldiği için sizlerle paylaşmak istedim.
NEDEN KAYBOLUYOR TAŞ USTALIĞI?
Bu eski ve eşine ender rastlanan yapılar ne yazık ki miras nedeni ile başıboş kaderlerine terk edilmiş durumdadırlar. Çatıları kayrak taşlı bu evlerin mutlaka koruma altına alınması ülkemiz kültürel mirasına büyük katkı sağlayacaktır. Kayrak taşı günümüzde peyzaj mimarisinde tercih edilen bir taş cinsidir.
Taşın yapı malzemesi olarak kullanıldığı Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgemizde, briketin yaygın olarak kullanımına başlanması, beton malzemenin kolay uygulanabilmesi ve daha ekonomik olması yüzünden taş ustalığı kaybolmaya başladı.
Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Diyarbakır, Kars illerimizde bugün hala o güzelim taş yapıların en güzel örneklerini bulabiliriz. Gaziantep ve Şanlıurfa’da eski taş yapıların yenilenmesine günümüzde hız verilmiş ve birçok han, hamam, çarşı ve konaklar restore edilerek turizmin hizmetine sokulmuştur. Günümüzde sayıları çok azalmış olan taş ustaları, yapıların yenileme çalışmalarında, lüks konut veya işyerleri yapımlarında ancak aranır olmaktadırlar.
TAŞ YONTMA YÖNTEMLERİ
Gaziantepli taş yontucuları taşı yontarken ayaklarını altlarına alıp oturarak çalışırlar. Bu çalışma şekli Güneydoğu taş yontucularının kendilerine has çalışma şeklidir. Örneğin, Orta Anadolu’daki ustalar taşı yontarken oturmazlar; ya eğilerek ya da ayakta yontarlar.
Ekmeğini taştan çıkarma deyimi bu mesleğe has bir sözdür. Günümüz mimarisinde taş yapı malzemesi olarak hemen hemen hiç kullanılmamaktadır. Usta ellerde oya gibi işlenmiş taşlarla yapılan binalar görmek imkansız hale gelmektedir. Bu gün hayranlıkla baktığımız birçok güzel yapılar ise sayıları gittikçe azalan maharetli ustaların ellerinden çıkmışlardır. Ağaç malzemenin doğa şartlarına dayanıksızlığı ve ağaç tüketimi göz önüne alındığında yapılarda taşın kullanılmasını daha iyi anlayabiliriz. İstanbul’un meşhur tarihi yangınlarında yüzlerce ahşap ev yanıp kül olmuştur. Günümüzde beton blokların arasında korumasız kalmış son birkaç ahşap ev de ateşe verilip sırayla yok edilmektedir. Taş yapılar ise dünden bugüne ve yarınlara kalacak taş gibi eserlerdir. Çok eski bir geçmişi, yorucu bir emeğin ve çabanın ürünü olan bu ecdat yadigarı taş yapıları korumak en büyük insani borcumuz olmalıdır.
TAŞ YONTUCULARININ ARAÇ GEREÇLERİ
Taş yontucuları kullandıkları aletler gönye, levye demiri (diğer adı muhul, büyük taşları yerinden oynatmaya yarar), tarak, külünk, çekiç (taşın kabasını almak için), balyoz, keski, çivi (ucu sivri çelik kalem) ve yapraktır. Yaprak el genişliğinde ağızları keskin levha demir olup blok taşların arasına çakılarak yerlerinden kopmalarını sağlar. Taraksa demirci ustaları tarafından taş yontucuları için özel olarak yapılır ve aşındırıcı ağızları çeliktendir. Külünk, saplı ve tarak gibi iki taraflı olup ağız tarafı çeliktendir. Saplı olup her iki yöne doğru uçları incelen bir alettir.
Yazımızı eski taş ustalarından Mehmet Küçükistanbullu, Mehmet Hisar, Ahmet Acun ve Mehmet Baktimur’un Güneş Kayseri Gazetesinde yayınlanan anılarıyla bitirelim.
ANITKABİR’İN EMEKTARLARI KAYSERİLİ TAŞ USTALARI
Kayseri’nin Talas ilçesine bağlı Erciyes beldesi ve Mimar Sinan kasabasındaki taş ustalarının birçoğu Anıtkabir’in yapımında çalışmış. Talas ilçesine bağlı Erciyes beldesinde yaşayan Mehmet Küçükistanbullu, Anıtkabir inşaatında üç yıl görev aldığını belirterek şunları söyledi:
"Anıtkabir’in yapımında 1946-1948 yılları arasında çalıştım. Anıtkabir’in planını çizen Emin Onat’tır. Dokuz yıl süren çalışma sonrası Anıtkabir 27 milyon liraya mal olmuştu. Anıtkabir’in yapımında kullanılan taşların bir kısmı Bilecik, Ankara, Eskipazar ve Adana Osmaniye’den getirilmişti. Aslan heykelleri ise İtalya’dan gelmişti. Girişte bulunan iki sütunu ben yaptım" diyor.
Mehmet Küçükistanbullu’nun kalfası olan Ahmet Acun ise iki yıl taş işlediğini kaydederek, "O zamanın müteahhidi, Mimar Sinan’ın doğduğu yer olan Mimar Sinan kasabası ile Erciyes beldesindeki taş ustalarını çağırmıştı. Ben yapımda iki yıl çalıştım. Atatürk’e olan saygımız sonsuzdur. O’nu rahmetle anıyoruz" diyor.
Üç yıl Anıtkabir’in yapımında çalıştıktan sonra Kore’ye asker olarak gittiğini söyleyen Kore gazisi Mehmet Baktimur ve anıtın yapımında dört yıl çalıştığını belirten Mehmet Hisar da Anıtkabirin yapımında çalışmış olmaktan gurur duyduklarını söylediler.
Mehmet Ali DİYARBAKIRLIOĞLU
HABERE YORUM KAT