1. YAZARLAR

  2. Dr. Muhsin DEMİREL

  3. Devlet Malı Ganimet Mi?
Dr. Muhsin DEMİREL

Dr. Muhsin DEMİREL

MÜFTÜ
Yazarın Tüm Yazıları >

Devlet Malı Ganimet Mi?

A+A-

İslâm’da insanın tüm hareketleri konusunda birtakım kaide ve kurallar vaz edildiği, haram ve helaller belirtildiği gibi, kişinin malî hak ve sorumlulukları da belirtilmiştir. Bu bağlamda kişinin tasarruf yetkisi, hangi mallardan ne tür ve ne kadar istifade edeceği bellidir.  Ancak çoğu zaman insanların kişisel çıkarları veya ihtirasları hakkı ve doğruyu anlamalarına veya hakkaniyete göre hareket etmelerine mani olabilmektedir. Zira mal veya makam hırsı, insanın hata yapmasına sebep olmakta, hakikati anlamasına mani olmaktadır.

            Bir malın kişiye helal olması için dinen meşru olan bir yoldan kazanılması gerekir. Dinen meşru olmayan bir yoldan elde edilen bir mal veya para helal değildir. Âyeti kerimede “Ey iman edenler, aranızda mallarınızı batıl yollarla yemeyin, ancak karşılıklı rızaya dayalı olan bir ticaret bundan müstesnadır…” (Nisâ, 4/29) buyrularak bu hususa dikkat çekilmektedir.

İnsanın gayri meşru bir yoldan elde ettiği bir mal veya para, ya kişilere veya devlete aittir. Kişilerin malı, geri ödeme imkânı veya helallik dileme imkânı bulunduğundan kamu malını yemekten daha ehvendir. Devlet malı, bir ülkede yaşayan tüm vatandaşların ortak malı olup tüm vatandaşların bu malda hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle devlet malını haksız yere yemek, ülkede yaşayan tüm vatandaşların hakkına girmek anlamındadır.

Hz. Peygamber bir taraftan ganimet malını, diğer bir ifadeyle devlet malını çalmanın haram olup azaba sebep olacağını ifade ederken; öte taraftan ganimet malından çalan ve azap gören iki kişinin azabına muttali edilmiş ve bunu ashâb-ı kirama ifade buyurmuştur:

Hz. Ebû Humeyd es-Sâidî’nin rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) İbn Lütbiyye adında birini Süleym oğulları kabilesinin zekâtını toplamak üzere görevlendirmişti. Adam dönüp zekât mallarını getirince bunlar sizindir, bunlar da bana hediye edildi, dedi. Resûlullah (s.a.v.) adama, “Şayet doğru isen anne ve babanın evinde otursaydın da insanlar getirip sana hediye verseydi ya”, dedi. Daha sonra bir hutbe okudu ve hutbesinde şöyle buyurdu: “Ben sizden birini bir iş ile görevlendiriyorum, adam gelir ve bu sizin, bu da bana hediye edildi, der. Anne ve babasının evinde otursaydı da hediyesi kendisine gelseydi ya. Allah’a yemin olsun ki sizden biri haksız yere bir şeyi alırsa kıyamet günü onu sırtında taşıdığı halde Allah’ın huzuruna gelir. Sizden birinin sırtında taşıdığı bir deve veya bir sığır veya bir koyun ile mahşere gelmesini görmeyeyim.” (Buhârî, el-Hiyel, 15; Müslim, İmâre, 7) 

Hz. Ubâde’nin rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) bir gazvede… ganimet malı olan bir deveden bir kıl aldı, kendilerine gösterdi ve şöyle dedi: “Bu da ganimet malındandır, benim bundaki payım ancak sizin payınız kadardır… İğne iplik, bundan daha küçük veya daha büyük ganimet malından elinizde ne varsa hepsini getirip iade edin, ganimet malından çalmayınız. Zira ganimet malından çalınan bir şey dünya ve ahirette sahiplerine ateş ve ardır…” (İbn Kesir, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azim, s. 842).  Konuyla ilgili diğer bir hadis şöyledir: “Ey insanlar, sizden kim bize herhangi bir görevi yapar, bizden bir iğne veya daha büyük bir şey gizlerse bu ğulldür (ganimetten çalınan mal), kıyamet günü bununla birlikte Allah’ın huzuruna gelir.” (İbn Kesir, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azim, s. 415). Başka bir hadis, “Bu mal (dünya malı) yeşil ve tatlıdır. Kim onu hakkıyla alırsa kendisine mübarek (bereketli) olur, ancak birçok kimse nefsinin istediği şekilde Allah’ın ve Resulünün malına dalar, bunlara kıyamet günü ancak ateş vardır” şeklindedir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis no: 27124)

Burada dikkat çeken husus, Resûlullah (s.a.v.)’ın devletin malını Allah ve Resulünün malı olarak nitelendirmesidir. Devlet malı için âyette de bu kavram kullanılmıştır: “…Size verdiği Allah’ın malından onlara verin…” (Nur, 24/33)   

Hz. Ebû Hureyre’nin rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.)’ın Rifaa b. Zeyd adında bir kölesi vardı. Resûlullah (s.a.v.) ordusuyla birlikte Hayber gazvesinden dönünce Yahudilerin köyü olan Vadi’l-Kurâ’ya uğramıştı, orayı fethetmek istiyordu. Burada Resûlullah (s.a.v.)’ın devesinin iplerini çözüp yükünü indireceği sırada Rifaa’ya bir ok atılmış ve onu şehit etmişti. Ashabı kiram bu durumu görünce Ey Allah’ın Resulü, şehitlik ona afiyet olsun, dedi. Resûlullah (s.a.v.) hayır, Allah’a yemin olsun ki Hayber savaşında ganimetten aldığı bir şemle (şemle, elbiseler üzerinde örtünen aba veya harmaniye gibi bir örtüdür) şu an ateşe dönüşmüş olup onu yakmaktadır, dedi…” (Müslim, “İman”, 48).

Resûlullah (s.a.v.) bir gün Baki mezarlığından geçerken şöyle dedi: “Bu, filanca adamın kabridir, onu filanca kabilenin zekâtını toplamak üzere görevlendirmiştim. Topladığı maldan bir kaftan çalmıştı. Şimdi onun üzerinde çaldığı o kaftan gibi ateşten bir kaftan vardır.” (İbn Kesir, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azim, s. 415.)

Son iki hadis konuyla ilgili çok ciddi bir tehdit içermektedir. Zira bu hadislerde ifade edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.)’ın bir kölesi şehit olduğu halde ganimetten çaldığı bir örtüden dolayı, başka bir sahabe ganimet malından çaldığı bir gömlek veya kaftandan dolayı azap görmüş ve Cenâb-ı Allah, bunları Hz. Peygambere göstermiştir.

Evet, bir sahabe ganimetten çaldığı bir örtüden veya bir gömlekten dolayı azap görüyorsa, devletin malını zimmetine geçiren, yakın veya dostlarına dağıtan yahut israf edip saçıp savuranların vay haline!

İslâm ile idare edilen bir ülkede devlet malını haksız yere yemenin haram olduğu konusunda zannedersem tüm Müslümanlar hem fikirdir, ancak laiklikle idare edilen bir devletin malını yeme konusunda böyle bir ittifak söz konusu değildir. Bazı Müslümanlar, laik bir devletin malını yemenin helal hatta cihat olduğunu düşünmektedirler.

Bilindiği gibi bir konuda fetva vermek veya görüş beyan etmek için delil gerekmektedir. Delile dayanmayan bir fetva veya görüş muteber değildir. İslâm hukukuna göre devlet biri Dâru’l-İslam, diğeri de Dâru’l-harp olmak üzere iki kısımdır. Dinî ahkâm devletin hüviyetine göre bazı değişkenlikler gösterebilir. Klasik fıkıh anlayışına göre Daru’l-İslâm’da caiz olmayan bazı şeyler Dâru’l-harpte caiz olabilir. Bir görüşe göre Dâru’l-harp hiçbir zaman Müslümanların hâkimiyetine girmeyip kâfirlerin egemenliğinde olan ülkedir. Bu görüşe göre Müslümanlar tarafından fethedilip Müslümanların hâkimiyetine giren bir ülke sonsuza dek Dâru’l-İslâm’dır. Buna göre Türkiye Daru’l-İslâm’dır ve buna göre Türkiye’de faiz de haram, haksız yere devletin malını yemek de kesinlikle haramdır.

Diğer bir görüşe göre İslâm ahkâmı uygulanan bir ülke Dâru’l-İslâm, İslâm ahkâmı uygulanmayan bir ülke Dâru’l-harptir. Buna göre Türkiye şu an Dâru’l-harptir. Gerçekçi bir yaklaşımla konuya bakacak olursak Türkiye’yi Daru’l-İslam saymak daha doğrudur. En basitinden söylemek gerekirse, ülkemizde 90 bin cami, 16 bin civarında Kur'ân kursu, 4 bin civarında İmam Hatip okulları ve 130 civarında İlahiyat fakültesi bulunmaktadır. Tüm bunlar resmi olup personelinin maaşları, doğalgaz, su ve elektrik faturaları devlet tarafından karşılanmaktadır. Bu nedenle Daru’l-harp sayılsa bile Türkiye’yi Almanya, Rusya, Japonya veya benzeri gayrimüslim ülkeler gibi kabul etmek doğru bir yaklaşım değildir. Ayrıca bir ülkenin Daru’l-İslâm veya Dâru’l-harp sayılması için hadislerde açık ve net kıstaslar bulunmamakta, konu daha çok ulemanın içtihadına dayanmaktadır.

Türkiye Daru’l-harp kabul edilse bile devlet malını yemenin caiz olup olmaması, kâfirin malını yemenin caiz olup olmamasına bağlıdır ve buna göre kıyas edilerek değerlendirilir.

İslâm hukukuna göre kâfirler üç kısımdır.

Bir kısmı Müslümanlarla savaş halinde olanlar. Bunlara harbî denir. Fiili savaş durumunda bunların savaşan erkeklerini öldürmek cihat, mallarını almak caizdir ve bu mallar ganimettir. Savaşmayan kadınlar, çocuklar, din adamları ve yaşlılar ise öldürülmez.

İkinci kısım, İslâm devletinin hâkimiyeti altında olmayıp Müslümanlarla kendileri arasında barış anlaşması olan kâfirler. Bunlara muâhed denir.

Üçüncü kısım, İslâm devletinde yaşayan gayrimüslimler. Bunlara zimmi denir. Bu son iki kısmın mallarını yemek de kanlarını dökmek de haramdır. Zimmilerin canları, malları, din hürriyeti, mülkiyet hürriyetleri ve iktisadi teşebbüs hürriyeti İslâm devletinin koruması altındadır. (Nevevî, el-Mecmu, 21. 224)

 Keza İslâm devleti harbilerin tutsak ettiği zimmileri ya da ganimet olarak ele geçirdikleri zimmilere ait malları kurtarmakla mükelleftir. (Gülnihal Bozkurt, İslâm Hukukunda Zimmilerin Hukuki Statüleri, s. 9)

Muâhed veya zimmileri öldürmenin veya mallarını yemenin yahut kendilerine haksızlık yapmanın haram olduğuna dair birçok hadis bulunmaktadır. Konuyla ilgili bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: “Kim bir muahede zulüm yapar ya hakkını noksan eder veya gücünün üstünde kendisinden cizye isterse veya gönül hoşluğu olmadan kendisinden bir şey alırsa kıyamet günü ben onun davacısıyım.” (Ebû Dâvûd, Harâc, İmâre, 33). Konuyla ilgili diğer bir hadis şöyledir: “Kim haksız yere muâhed birini öldürürse Allah ona cennet kokusunu almayı haram kılar.” (Nesâî, Kasâme, 15). Başka bir hadis “Kim zimmet ehlinden birini öldürürse cennetin kokusunu almaz, oysa cennetin kokusu 40 yıllık mesafeden alınır” şeklindedir. (Nesâî, Kasâme, 15)

Burada şunu da ifade edelim ki: Kurum amirleri, belediye başkanları, kaymakam, vali veya daha üst makamlardaki tüm insanların yetkileri kanun, hukuk ve mevzuatla sınırlıdır. Kimsenin kanun ve hukuk dışı bir yetkisi bulunmamaktadır. Bir kısım insanlar farklı düşünseler de hakikat budur. Zira hem peygamberlik hem de devlet başkanlığı vasıflarını taşıyan Hz. Peygamber devlet malı konusunda keyfi tasarrufta bulunmamış, hukuk dışı en küçük bir şeyi almanın dahi kendisine helal olmadığını ifade buyurmuştur: Hz. Peygamber bir gün ganimet malı olan bir deveden bir kıl almış ve hums dışında ganimet malından bunun kadar bir şey dahi bana helal değildir, hums da size iade edilecektir, dedi…” (Ebû Dâvûd, Cihad, 149)

Netice itibariyle ülkemizde dinin birer rükünleri olan namaz, oruç ve hac ibadetleri devletin izniyle Diyanet İşleri Tarafından organize edilmektedir. Son yıllarda Türkiye Diyanet Vakfına zekât toplama ve dağıtma yetkisi de verilmiştir. Bazı kayırmalar olsa da inanan veya inanmayan her vatandaş devlette memur veya amir olma hakkına haizdir. Fiilen de inananlarla inanmayanlar devlet kademelerinde birlikte çalışmaktadır.

Genel anlamda da ülkemizde yaşayan vatandaşların %60’ı dindar kesim, %40 da diğer kesimi temsil etmektedir. Böyle bir ülkede devlet malını ganimet sayıp haksız yere yenmesinin helal olduğunu söylemek kesinlikle caiz değildir. Dolayısıyla kaçak elektrik veya su kullanmak, hukuk ve hakkaniyete bağlı kalmadan ihale almak veya vermek veya başka bir şekilde kitabına uydurarak devlet malını yemek veya yedirmek kesinlikle haramdır. Ülkede yaşayan tüm vatandaşların hakkına girmektir. Kâfirlerin malı ancak fiili savaş durumunda yenilebiliyorsa, beşeri kanunlarla idare edilen ve halkının ekseriyeti Müslüman olan bir ülkede devletin malını yemek nasıl helal olabilir?

            Selam ve dua ile.       

Bu yazı toplam 180 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Yazılan yorumlar hiçbir şekilde www.adilcevaz13.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.