Gençliğimi Yoğuran El
Bazı insanlar var ki tüm hayatınızı etkiler. Geleceğinize yön verir. Sizi inşa eder, sizinle geleceği inşa ettirir. Ben bu yazımda en kritik dönem gençliğimi yoğuran bir eli yazacağım.
1991 yılında Van’da Zirai Donatım Kurumunda memur olan babamın tayini Adilcevaz’a çıkmıştı. Lise sona yeni başlamıştım ve bu tayin benim için sürpriz olmuştu. Çünkü girmem gereken bir üniversite sınavı vardı ve bu beni olumsuz etkileyecekti. Tayini durduramayacağımıza göre bir çözüm yolu bulmamız gerekiyordu. Babama eğer üniversite sınavını kazanmamı istiyorsa Van’da kalmam gerektiğimi söyledim. Ne yapalım diye Adilcevazlı akrabamız olan ve Van'da ikâmet eden Abdulkadir Tunalı’dan yardım istedik. O da bizi Van İlim Kültür Vakfından aslen Bitlisli olan Celal Huyut Ağabeyle buluşturup tanıştırdı. Meramımızı ve maruzatımızı anlattık. Sağ olsun o sene ilk defa bu tarz talebi olanlar için liselilere yönelik Van Hafıziye Mahallesinde bir yer tahsis ettiklerini, bir öğretmenin de başlarında bulunduğunu anlattı. Bunu duyunca öyle sevindik ki anlatamam. Abdulkadir Tunalı Ağabey bize referans oldu. Bizimkiler Adilcevaz’ a ben de Hafiziye Mahallesindeki vakıf binasına yollanmış olduk.
İlk defa yabancı ortamda ve tanımadığım kimselerle birlikte kalmış olacaktım. Aynı bina içinde üç daire ayarlanmıştı. Her dairede üniversitede okuyan bir büyük olacaktı ve hepimizden de sorumlu Kazım Karabekir Ortaokulunda görevli öğretmen vardı. İlk gün bu öğretmen abimizle tanıştık. İnsanın ruhunu okşayan bir yaklaşımı ile kendini hemen ısındırdı. Bana kalacağım daireyi, odamı gösterdi ve kalacağım kişilerle tanıştırdı. Öyle bir havaya büründürdü ki kendimi uzaktan gelen, kıymetli bir misafir gibi hissettim. Bu karşılaştığım manzara bana, "Veysel iyi ki gelmişim." dedirtiyordu.
Bizden sorumlu öğretmen abimiz hep bizi takip etmeye, ilgilenmeye başladı. Her zaman dairemize gelir, sohbet eder bizimle çay içerdi. Hiçbir eksikliğin olmaması için uğraşır, bizim alışmamız için ne gerekiyorsa sevgiyle muhabbetle yapardı. Ben hep bu fedakâr halini gördükçe öğretmen abiyle ilgili zihnimde sorular dolaşır cevabını merak ederdim. Bu öğretmenin evi barkı yok mu, niye kendi keyfine bakmıyor derdim. Neden çarşıya pazara, gezmeye gitmez, okuldan arkadaşlarına takılmaz okuldaki görevinden sonra hep bizimle vakit geçiriyor? Bu hali, alâkadarlığı beni çok etkilerdi.
Daha sonraları duydum ki bu öğretmen büyüğümüzün kendini gençlere adamak, gönüllü olarak böyle bir sorumluluk alarak her açıdan yetiştirmeyi kendine misyon, ödev kabul etmek gibi ideali varmış. Geleceği lehe çevirmenin gençlere sahip çıkmaktan geçtiğine inanmış. Bunun İslami, vicdani ve insanı bir gereklilik olduğuna kanaat getirmiş. Öyle ki kendi şahsi planlarını bu ideali için hep öteliyormuş. Çünkü milli ve manevi değerlere sahip gençliğin yetişmesinde rol almak onun için daha değerliydi. Öğretmen büyüğümüzün fedakârlığını gördükçe kendisine hep hayranlığım artıyordu. Yirmi öğrenci kadar çeşitli köy ve ilçelerden gelen öğrencilerle baş etmek aslında o kadar da kolay değildi. Onları yetiştirmek, hedefi olan sorumluluk sahibi insanlar haline getirmek… Ama o bizi sabırla hamur gibi yavaş yavaş yoğuruyordu. Kaldığımız yer bir hayat okulu gibiydi. Bize merak ettiğimizi sormayı, üzerinde durmayı; bir problem, sorun olduğunda müzakere, istişare etmeyi, muhatap olmayı ve muhatap kalmayı öğretti. Sağ olsun üniversite kazanmak için uygun ortam sağlamakla birlikte dini vecibe ve ödevlerimiz için de çok gayret etti. Ben bu konuda da ayrıca hep duacı olacağım.
Ben bu öğretmen büyüğümüzün yanında üç yıl kaldım. Benim gibi nice gençler de kaldı. Bu yaşıma kadar benim için en kıymetli dönem, verimli hayatıma yön veren en önemli yılların kendisinin yanında kaldığım yıllar oldu. Benim gibi birçok öğrencinin, gencin hayatına dokundu. Sadece bizim mi ailelerimizin de hayatına dokundu. Hem de nasıl dokunuş. Elinin altından geçenler millet, ümmet ve insanlık adına hayırlılar zümresine dâhil oldular.
En kıymetli çağımda, gençliğimi yoğuran bu el, Tatvanlı Zeynettin Dağdağan idi. Kendisini ön plana çıkarmayı sevmezdi, övgü dolu bahsedilmekten hoşlanmazdı. Ben de mümkün mertebe buna dikkat ederek yazmaya çalıştım.
Evet Zeynettin Dağdağan Hocam Ağabeyim, sen ardında senden razı olanları bırakarak 23 Şubat 2021 Salı günü rahmeti rahmana kavuştun. Allah sana rahmet eylesin. Senin gibi gençliği önemseyen, kıymet verenlerin sayısını arttırsın. Zira geleceği saadetli bir istikbale çevirmek gençliği kazanmakla olur. Sen bunu çok iyi yaptın. Makamın âli olsun. Bediüzzamanın ifadesiyle seni uğurlayalım.
Ey bîçareler! Mezaristana göçtüğünüz zaman, "Eyvah! Malımız harap olup sa'yimiz heba oldu, şu güzel ve geniş dünyadan gidip dar bir toprağa girdik." demeyiniz, feryat edip meyus olmayınız. Çünkü sizin her şeyiniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfatını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zat-ı Zülcelal, sizi celbedip yer altında muvakkaten durdurur. Sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti, rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidiyorsunuz.
Risale-i Nur-Mektubat/248
YAZIYA YORUM KAT