Hz. Ömer’in Hayatından Bazı Kesitler 2
Hz. Ömer çok farklı bir yapıya haiz idi. O, hem kişisel yapısı bakımından hem de uyguladığı İslâm adaleti açısından tüm Müslümanlar için birçok yönden örnek ve modeldir. Bu bakımdan Hz. Ömer’in hayatıyla ilgili ne kadar makale ve kitap yazılsa yeridir. Şunu da ifade edelim ki; Hz. Peygamber, ashabı kiramın önde gelenleri ve İslâm büyüklerinin hayatını okumak, İslâm’ı daha iyi anlamamıza katkı sağlar. Zira İslâm soyut bir şeydir. Hz. Peygamber ile önde gelen şahsiyetlerin hayatını okumak İslâm’ı kafamızda biraz daha somutlaştırır. Bu bakımdan önde gelen ashabı kiram ve İslâm büyüklerinin hayatını okumak önem arz etmektedir. Ümmet içinde Hz. Ömer kadar Müslümanlara örnek olabilecek ikinci bir şahsiyet yoktur. “Şayet benden sonra peygamber olsaydı, Ömer b. Hattâb olurdu.” (Tirmizî, “Menâkıb”, 18.) anlamındaki hadis de başka insanlarda bulunmayan birtakım önemli meziyetlerin Hz. Ömer’de bulunduğuna delalet etmektedir. Konunun ehemmiyetine binaen bu yazımızı da Hz. Ömer’in hayatına ayırdık.
Hz. Ömer, mutlak teslimiyeti, kâmil imanı, dünya servetine ve zevkine meyletmemesi, günahlardan sakınması ve son derece yüksek bir seviyede adalet duygusu taşıması yönlerinden İslâm ümmetinin zirvesini temsil etmektedir.
Malum olduğu üzere ashabı kiramın önde gelenleriyle ilgili hadisler vardır. Söz konusu bu hadisler, hakkında varit olduğu sahabenin samimiyeti ve şahsiyeti hakkında önemli ölçüde bize ışık tutmaktadır. Hadis kaynaklarından taradığımız kaderiyle hakkında en çok hadis bulunan sahabe Hz. Ömer’dir. Bu hadislerin bir kısmı da gayet manidar olup neredeyse Hz. Ömer’e ismet sıfatı atfetmektedir.
Hz. Ebû Said el-Hudrî’nin rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir ara ben uykudayken insanların bana arz edildiğini gördüm. Onların üzerinde kaftanlar vardı. Bu kaftanların bir kısmı insanların göğüslerine kadar idi, bir kısmı daha da kısaydı. Ömer b. Hattâb da bana arz edildi. Onun üzerinde yerden sürüklediği bir kaftan vardı.” Ashâbı-ı kirâm, “Bu rüyayı nasıl yordun?” diye sordular. Resûlullah (s.a.v.) “Din olarak yordum” dedi. (Buhârî, İman, 15.)
Hz. Âişe anlatıyor: Bir ara evde oturuyorduk, bir gürültü duyduk. Resûlullah (s.a.v.) kalkıp bakınca Habeşistanlı bir kadının camide raks ettiğini, insanların da toplanıp onu seyrettiğini gördü. Resûlullah (s.a.v.), “Ey Âişe, gel, bunu seyret.” dedi. Ben de gidip çenemi Resûlullah (s.a.v.)’ın omuzuna koydum ve kadını seyretmeye başladım… Bir süre sonra Ömer çıkageldi. İnsanlar onu görünce kadının etrafından dağıldılar. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bakıyorum ki insanların ve cinlerin şeytanları Ömer’den kaçıyorlar…” (Tirmizî, “Menâkıb”, 18.)
Hz. Sa'd b. Ebî Vakkâs’ın rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) Hz. Ömer’e “Ey Hattâb’ın oğlu! Allah'a yemin ederim ki şeytan, yürüdüğü yolda seninle karşılaşırsa mutlaka yolunu değiştirir.” dedi. (Müslim, “Fezâilü's-Sahâbe”, 2.)
Buradaki birinci hadis Hz. Ömer’in dininde bir noksanlık olmadığını, ikinci ve üçüncü hadisler ise şeytanın Hz. Ömer’den kaçtığını ifade etmektedir. Bundan da Hz. Ömer sanki günah işlemiyordu gibi bir mana anlaşılmaktadır. Zira insana günah işleten şeytandır, şeytan ise, Hz. Ömer’e günah işletmek öyle kalsın ondan kaçıyordu.
Hz. Ömer, başarılı, basiretli, dirayetli ve adaletli bir şahsiyet idi. Bunun bir neticesi olarak onun hilafeti döneminde Müslümanlar altın çağını yaşamış, hazine para ile dolmuştu. Yerden adeta bereket fışkırıyor, sema adeta para ve servet yağdırıyordu. Zikredeceğimiz birkaç örnek bu dediğimizi apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır:
1.Hz. Ömer çocuklar da dâhil tüm insanlara maş bağlamıştı. Bir gün Halid b. Urfute adında bir zat Hz. Ömer’in yanına gelmişti. Hz. Ömer ondan insanların durumunu sordu. Halid şöyle dedi: Yanından geldiğim insanlar sana şöyle dua ediyorlar: “Ey Allah’ım, bizim ömrümüzden al, Hz. Ömer’e ver, onun ömrünü uzat.” Zira Kadisiye’ye ayak basan her insanın yıllık maşı 2 bin veya bin 500 dirhemdir. Yeni doğan erkek veya kız her çocuğa da aylık 100 dirhem para, 2 cerip (bir ölçü birimi idi) de hububattan maş bağlanır. (İbn Sad, Tabakat, III, s. 159)
2.Hz. Ömer, zekât toplamak üzere Hz. Ebû Hureyre’yi Bahreyn’e göndermişti. Hz. Ebû Hureyre Bahreyn’den dönünce yatsı namazı için camiye gitmiş, camide Hz. Ömer ile görüşmüştü. Hz. Ömer ona ne kadar para getirdin? diye sordu. Hz. Ebû Hureyre 500 bin dirhem getirdim, dedi. Hz. Ömer buna inanamadı ve ne dediğini biliyor musun? diye karşılık verdi. Hz. Ebû Hureyre yine 500 bin dirhem dedi. Hz. Ömer yine inanmadı ve sözünü tekrarladı. Hz. Ebû Hureyre evet, 100 bin, 100 bin, 100 bin, 100 bin, 100 bin dirhem dedi. Hz. Ömer, “Sen uyukluyorsun, git, yat, sabah yanıma gel”, dedi. Hz. Ebû Hureyre eve gitti, sabah tekrar geldi. Hz. Ömer sorusunu tekrarlayınca Hz. Ebû Hureyre aynı cevabı verdi. Hz. Ömer Hz. Ebû Hureyre’nin önceki gün bilinçli konuştuğunu anladı. (İbn Sad, Tabakat, III, s. 160)
3. Hz. Ebû Bekir kendi döneminde insanlara eşit maş bağlamıştı. Hz. Ömer, “Ben Hz. Peygamberle savaşanlarla onun yanında savaşanları eşit tutmam, diyerek konumlarına göre insanlara maaş bağlamanın daha uygun olacağını ifade etti. En yüksek maaşı da Hz. Peygamber’in eşleriyle onun yakınlarına bağladı. Bir yıl para hayli çoktu. Hz. Ömer bu yıl Resûlullah (s.a.v.)’in her eşine 12 bin dirhem para gönderdi. Hz. Peygamberin eşlerinden Hz. Zeynep bint Cahş’in maaşı götürülünce şöyle dedi: Allah Ömer’i bağışlasın, diğer arkadaşlarım bu parayı benden daha iyi taksim ediyorlar. Görevli gelen paranın kendisine ait olduğunu söyledi. Hz. Zeynep parayı görmemek için yüzünü örttü, parayı da yere döktürerek üstüne bir örtü koydurdu. Sonra hizmetçisine şöyle dedi: Bundan bir avuç al, filanca aileye götür. Hizmetçi öyle yaptı. Gelince bundan bir avuç al, filanca aileye götür, dedi ve bu şekilde parayı aynı yerde dağıttı. Paradan az bir miktar kalınca hizmetçi, ey müminlerin anası, bu paraya bizim de ihtiyacımız vardır, dedi. Hz. Zeynep öyleyse kalan da size olsun dedi. Örtü kaldırılınca paradan sadece 85 dirhem kalmıştı. Hz. Zeynep ellerini kaldırıp, Ey Rabbim, Ömer’in ikinci maaşına kavuşturmadan ruhumu al, diye dua etti ve gerçekten ikinci yılın maaş zamanına kavuşmadan vefat etti. (İbn Sad, Tabakat, III, s. 158, 160.)
Hz. Zeyneb’in vefatıyla ilgili önemli bir hadis de vardır. Bir gün Resûlullah (s.a.v.)’ın eşleri onun yanında toplanmıştı. Ona ey Allah’ın Resulü, bizden kim sana ilk olarak kavuşur? diye sordular. Resûlullah (s.a.v.), sizden elleri en uzun olan bana ilk kavuşur, dedi. Bu, mecazi bir ifadeydi. Resûlullah (s.a.v.)’ın eşleri bunu anlamamıştı. Resûlullah (s.a.v.) vefat ettikten sonra bazen bir odada toplanır, ellerini duvara uzatarak kimin ellerinin daha uzun olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Hz. Sevde uzun boylu olduğundan elleri daha uzun idi. Nihayet Hz. Zeynep vefat edince ellerin uzunluğundan maksadın cömertlik olduğunu anladılar. Zira en cömertleri Hz. Zeynep idi. Resûlullah (s.a.v.)’tan sonra ilk vefat eden o oldu. Hepsinin mekânı cennetü’l-firdevs olsun.
Hz. Ömer’in adaleti, basireti ve dirayetinden olmalıdır ki onun zamanında bolluk ve bereket hüküm sürmekteydi. Şibli şunları söyler: Hz. Ömer tarafından konulan vergiler gayet ölçülü olmasına rağmen onun zamanındaki gelir daha sonra toplanan gelirden çok daha fazla idi. Ömer b. Abdülaziz bu konuda şöyle der: Haccac’a lanet olsun ki ne dünya ne işlerini ne de din işlerini idare edebilirdi. Ömer-i Azam zamanında Irak’ın gelirleri 100 milyon dirhemden fazla olduğu halde Ziyad ile Haccac baskı ve şiddete rağmen 20 milyondan fazla toplayamadılar. Hz. Ömer döneminde Mısır’da toplanan cizye geliri ise 107 milyon dinar idi. (Mevlana Şibli, Asrı Saadet, Kapı Yayınları, II, s. 292-293.)
Günümüz parasıyla 100 milyon dinar korkunç bir miktardır. Bilindiği gibi zekât nisabı 20 dinardır. Bu da meşhur görüşe göre 85 gram altına tekabül eder. Bu da bugün (28.05.2023) itibariyle 106, 165 TL eder. Zira altın gramı 1249 TL’dir. (85X1249= 106,165.00). Dirheme gelince o dönemde 200 dirhem 20 dinara denk geliyordu. 20 dinar ve 200 dirhem 106 bin TL’ye tekabül ediyorsa, hesap bilen okuyucu kardeşlerim 100 milyon dirhem ile 107 milyon dinarın ne kadar paraya tekabül edeceğini hesaplayabilirler.
Hz. Ömer, yolsuzluk yapmalarına mani olmak için memurlarına yüksek meblağda maaş veriyordu. Valilerin (valilerden bazılarının) aylık maaşı bin dinar idi. (Mevlana Şibli, Asrı Saadet, Kapı Yayınları, II, s. 287.)
Bin dinar bugün (04.06.2023) itibariyle takriben 5 300 000 (5 milyon üç yüz bin) TL’ye tekabül eder.
Evet, bu para Hz. Ömer döneminde bir valinin bir aylık olarak aldığı maaş idi. Teknoloji ve uzay çağını yaşadığımız günümüzde en zengin ülkelerin devlet başkanları acaba bu maaşın kaçta kaçını alırlar. İşte bu, Hz. Ömer’in adaleti ve bereketinin bir neticesi idi. Bir sitede verilen malumata göre bugün (28.05. 2023) itibariyle dünyanın en güçlü ülkesi olan ABD başkanının maaşı 33.333 dolar olup, bu da 666.660 TL’ye denk gelmektedir. Buna göre Hz. Ömer döneminde bir valinin aldığı maaşı, ABD Başkanı Baydın’ın aldığı maaşının sekiz katına yakındır.
Bugün (04.06.2023) itibariyle Hz. Ömer’in, Hz. Peygamber’in eşlerine gönderdiği yıllık maaş, 6.630.000, (altı milyon altı yüz otuz bin) TL’ye tekabül etmektedir ki birçok ülkenin devlet başkanının yıllık maaşı bunun çok çok altındadır.
Hz. Ömer, gerek giyim ve kuşamında olsun gerek yeme ve içmesi konularında olsun sıradan halk gibi yaşıyordu. Bir yıl Medine’de kıtlık olmuştu. Hz. Ömer bu sırada Mısır, Suriye ve Iraktan getirttiği erzak ve develerle Medine’deki halkı idare ediyordu. Bu amaçla bazen bir veya birkaç deve kesilir, pişirilir ve halka dağıtılırdı. Hz. Ömer çoğu zaman oruç tutuyordu. Bir gün akşamleyin pişirilen etten kemiksiz et ve ciğerin iyisinden seçip ona getirdiler. Hz. Ömer, seçilerek kendisine et getirildiğini fark edince bu nedir? diye sordu. Görevli, ey müminlerin emiri, pişirdiğimiz deveden senin için kemiksiz etleri seçip getirdik, diye cevap verdi. Hz. Ömer, hayır hayır, olmaz, şayet etin iyisini yiyip kötüsünü/kemiklisini halka yedirirsem ne kötü bir vali/idareci olurum! dedi. Getirilen eti yemedi ve hizmetçisine, ey Yerfe, kabı kaldır, Semğ’deki aileye götür, üç gündür oraya gitmemişim, zannederim ki onlar şu an açtırlar, dedi ve öyle yapıldı. (İbn Sad, Tabakat, III, 166)
Evet, ne kadar ince, ne kadar hassas bir anlayış. Pişmiş etten kendisi için seçildiğinden dolayı Hz. Ömer bu eti yemeyip muhtaç bir aileye gönderiyor. Gerek idareciler olsun, gerek diğer Müslümanlar olsun şimdi bu hassasiyetin neresindeyiz acaba?
İnsanların önemli bir kısmı hukuk ve kanunları halk için uygularken kendileriyle çevrelerini es geçiyorlar. Hz. Ömer ise, hukuk ve adaleti kendi aile efradı da dâhil herkes için uyguluyordu. Şiblî’nin aktardığı bir rivayete göre Hz. Ömer’in oğlu Ebû Şahme içki içmiş ve Hz. Ömer 80 değnek olan içki haddini bizzat kendi eliyle ona uygulamış, oğluna 80 kırbaç vurmuş ve oğlu kırbaçların altında can vererek vefat etmiştir. Bazıları bu olayı inkâr ediyor olsa da Şiblî bu hadisenin gerçek olduğuna ve yaşandığına inanmaktadır. (Mevlana Şiblî, Asrı Saadet, Kapı Yayınları, II, s. 361.)
Bu hadise Hz. Ömer’in din konusunda ne kadar samimi, onun kafasındaki adalet duygusunun ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir. İşte İslâm dediğimiz şey budur. Günümüzde bir devlet başkanının kendi oğluna had uygulaması öyle kalsın, bir devlet başkanının oğlu adam öldürse kimse gözaltına bile alamaz. İşte adil olan ve olmayan idarecilerin arasındaki fark.
Günümüzde insanların çoğu belki de tamamı en önemli makamlara kendi dost ve yakınlarını getiriyorlar. Bunu yapanlar, yaptıklarına fetva veya gerekçeler de bulurlar. Hz. Ömer ise bunun tam tersine hareket ediyor, konumlarını istismar etmesinler diye kendi yakınlarını idareci yapmıyordu, sadece Numan b. Adiy bir vilayete vali tayin edilmiş, ancak daha sonra görevden alınmıştı. (Mevlana Şibli, Asrı Saadet, Kapı Yayınları, II, s. 360.) Hz. Ömer yaralanınca ashaptan biri onun yanına gelerek kendi oğlu Abdullah b. Ömer’i halife tayin etmesini teklif etti. Hz. Ömer buna karşılık, eşini boşamayı bilmeyen birini nasıl halife tayin edeyim, diye cevap verdi. (İbn Sad, Tabakat, III, 183). İbn Ömer bir kere adetli iken eşini boşamıştı, oysa adetli kadını boşamak haramdır. Hz. Ömer bu sözüyle bu olaya dikkat çekmektedir.
Evet, teknolojik hiçbir imkânın bulunmadığı Hz. Ömer döneminde yeni doğan bebeklere bile maaş bağlanırken, her türlü teknolojik imkânın bulunduğu günümüzde, ülkemizde ve İslâm ülkelerinin çoğunda Müslümanların önemli bir kısmı fakir olup asli ihtiyaçlarını bile temin edememektedir. Bunun birtakım sebepleri vardır. En önemli sebebi İslâm ülkelerinde hukuk ve adaletin olmayışıdır. Günümüzde tıpkı Hz. Ömer gibi idarecilerin olması imkânsız gibidir, ancak Müslüman idareciler biraz Hz. Ömer’e benzemeye çalışsalar, İslâm dünyasının sıkıntıları büyük ölçüde çözülür ve Müslümanlar tekrar dünya politikasında söz sahibi olabilirler. Çünkü hukuk ve adalet toplumun motoru konumunda olup, maddi refah, huzur, güven, mutluluk, zenginlik ve güçlü olmanın da en önemli unsurudur.
Selam ve dua ile.
YAZIYA YORUM KAT